Burdur Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı Dr. Tuğçe Öncü, Birleşmiş Milletler’in 2 Nisanı Dünya Otizm Farkındalık Günü olarak ilan etmesi nedeni ile biraz otizm hakkında bilgilendirme yapmak ve toplumda otizme yönelik farkındalık yaratmak için açıklama yaptı. Öncü yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Otizm spektrum bozukluğu (OSB) yaşamın ilk yıllarından itibaren belirti veren, sosyal iletişim becerileri, dil gelişiminde gerilik,  kısıtlı ilgi alanı ve tekrarlayıcı davranışlarla kendini gösteren nörogelişimsel bir bozukluktur. Son verilere göre her 44 çocuktan birinde otizm tanısı bulunmakta ve görülme sıklığı giderek artmaktadır. Bu sıklık artışının temelinde toplumda otizme dair farkındalığın artması, otizm kriterlerinde esnemenin yanı sıra baba olma yaşının ilerlemesi gibi genetik açıdan etkili faktörler de yatabilir. Otizmin çocuk yetiştirme özellikleriyle ya da ailenin ekonomik koşullarıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Bu nedenle OSB her toplumda, ırkta, ailede görülebilir. Otizm, spektrum yani yelpaze tarzında bir bozukluktur. Bir ucunda hiç konuşmayan, göz teması kurmayan, iletişim girişimlerine hiç yanıt vermeyen, kendi etrafında dönen, takıntıları olan ağır bireyler bulunurken diğer uçta profesyonel olmayan birinin fark edemeyeceği kadar iyi durumda olan, stereotipik hareketler sergilemeyen, konuşabilen ancak şakaları anlayamayan, mizah becerisi olmayan, sosyal ilişkilerde sıkıntılar yaşayan bireyler bulunabilir. Çocuğuna otizm tanısı konan ailelerin bana ilk sorduğu soru “Peki hocam çok mu ağır otizm?” olmaktadır. Haklı endişeler, üzüntüler karşısında aileye zaman ayırabilmek, tanıyı ve onları bekleyen süreci detaylı anlatmak önemlidir. Ben klinik yaklaşımımda tanısal etiketlerden ziyade “Bundan sonra neler yapılmalıdır? Bu eksiklikler nasıl giderilebilir?” sorularıyla müdahale kısmına odaklanma taraftarıyım. Çünkü her otizm aynı değildir. Ve bu tanıya takılıp kalındığında aileler “Hayır, bu çocukta otizm yok.” Cevabını duyabilmek için kapı kapı dolaşmakta ve müdahaleye başlamak için çok zaman kaybetmektedir. Oysa otizm tanısında etkinliği kanıtlanmış tek tedavi özel eğitimdir.  Ve 3 yaş öncesi başlanan eğitim çok daha yüz güldürücü sonuçlar vermektedir. Bu yüzden erken tanı ve tedavi otizmin gidişatında çok önemlidir. Ülkemizde Sağlık Bakanlığımızın otizm tarama politikaları güzel işlemekte, birinci basamak sağlık hizmetlerinde görev yapan doktor, hemşire ve ebelerimiz otizmi iyi tanımakta, sıklıkla şüphelendikleri vakaları bana yönlendirmektedir. Peki otizmden şüphelenmemize sebep olacak uyarıcı belirtiler nelerdir?
  • Çocuğunuz göz teması kurmuyorsa (Yaklaşık 1 aylıktan itibaren kurmasını bekleriz)
  • İsmiyle seslendiğinizde tepki vermiyorsa (2 aylıkten itibaren çocuklar kendileriyle konuşulduğunda gülümseyerek tepki verir),
  • İşaret parmağıyla istediği şeyi size göstermiyorsa,
  • Yaşıtlarıyla oyun oynamaya yaklaşmıyorsa, akranlarına ilgisi yoksa,
  • Bir kumandayı telefonmuş gibi yapıp konuşmuyor, oyuncak bir fincandan çay içiyormuş gibi yapmıyor, oyuncak bir bebeği besliyor, uyutuyor gibi hayali oyun oynamıyorsa,
  • Dönen cisimlere ilgisi varsa (çamaşır makinesinin ya da oyuncak arabanın tekerlerinin dönmesini izliyorsa),
  • Bye bye, baş baş, öpücük atma, bir hayvan sesi çıkarma (hav hav, miyav…) gibi basit taklit becerileri gelişmemişse,
  • Parmak ucunda yürüme, kendi etrafında dönme, el, kol, kanat çırpma gibi tekrarlayıcı hareketleri varsa,
  • Konuşmuyorsa, yaşıtlarına göre konuşması geriyse, konuşurken karşısındakinin söylediklerini tekrar ediyorsa (Hoş geldin dediğinizde hoş geldin diyorsa), bazı sözcükleri alakasız ortamlarda tekrar ediyorsa (ekolali),
  • Takıntıları, belli rutinleri varsa (hep aynı çizgi filmi izlemek, her yerde aynı oyuncağı elinde taşımak, oyuncakları sıraya dizmek…)
  • Günlük yaşamdaki değişikliklere aşırı tepki veriyorsa (evde bir eşyanın yeri değiştiğinde, ya da bir yere giderken rutinden farklı bir yol kullanıldığında…)
Yukarıdaki belirtiler varsa mutlaka çocuğunuzu bir çocuk ve ergen psikiyatristinin muayene etmesi gerekir. Otizm tanısı aileden alınan öykü, çocuğun klinik gözlemi ile konur. Otizm tanısı koyduracak herhangi bir test ya da beyin filmi, kan tahlili yoktur. Otizm zeka geriliği demek değildir. Ancak bazı vakalarda zeka geriliği de eşlik edebilir. Bu durum gelişim ve zeka testleriyle tespit edilir. Tanı konduktan sonra en kısa sürede çocuk özel eğitime başlamalıdır. Eğitimde öncelikli hedefler göz temasının ve ortak dikkatin artırılmasıdır. Dil gelişimi bunlardan sonra gelir. Çocuğun gittiği özel eğitim merkezinde, bir özel eğitim uzmanı, psikolog veya çocuk gelişimi uzmanından bireysel ve grup eğitimi alması gerekmektedir. Tüm otistik çocuklar aynı olmadığı gibi tüm çocukların eğitime cevap süreleri ve şekilleri de aynı değildir. Çocukların IQ seviyeleri, eşlik eden hastalıkları, kişilikleri gibi birçok etken ilerleyen süreci belirlemektedir. Otizmin belirtilerini ortadan kaldıracak bir ilaç tedavisi yoktur. Ancak hırçınlık, öfke nöbetleri, takıntılarla aşırı uğraş, aşırı hareketlilik, uyku problemleri durumlarında ilaç tedavilerinden fayda görülür. İlaçlar öcü değildir, çoğu zaman çocuğun da ailenin de hayatını kolaylaştırmakta, çocuğun özel eğitimden aldığı verimi artırmakta, sosyal ortamlarda uyum sağlamasını kolaylaştırmaktadır. Lütfen ilaçlarınızı bir çocuk psikiyatristi takibinde ve düzenli kullanmaya özen gösterin. Otizmli bir çocuğa sahip olmak zordur. Anneler, babalar, lütfen kendinizi ihmal etmeyin, siz iyi oldukça, çocuğunuz da sizin desteğinizle iyi olacaktır. Kaynaklarınızı ekonomik kullanın. “Çocuğum iyileşsin” diye varını yoğunu ortaya koyan, her terapiyi, uygulamayı deneyen ve sonunla hüsranla dönen aileler biliyorum. Ozon terapi, hayvan terapisi, drama, vitamin, mineral destekleri, ağır metallerden arındırma, gluten/kazein diyeti gibi yaklaşımlar otizmin belirtilerini ne yazık ki tedavi etmemektedir. Hatta bazı yöntemler çocuğun sağlığı için zarar verici bile olabilir. Her çocuk özeldir ve sizin çocuğunuzun neye ihtiyacı olduğunu ancak bir çocuk psikiyatristi size söyleyebilir. Maddi imkanlarınızı daha fazla özel eğitim ve dil terapisine, eğer sese, ışığa, dokunsal şeylere hassasiyeti olan bir çocuksa duyu bütünleme terapisine ayırın. Televizyonu kapatın, telefonla çocuğu, kendinizi oyalamayı bırakın ve onun gözlerinin içine bakın, o sizi dünyasına almıyor gibi görünse de siz onun dünyasına girme çabanıza devam edin. Kendi etrafında dönüyor mu? Ellerinden tutun kutu kutu pense oynayın. Sürekli zıplıyor mu? Trambolinde el ele birlikte zıplayın. Yeter ki onunla ilişki içerisinde kalın. Mutfakta yemek yaparken bile ona neler yaptığınızı anlatın. Gözlerinize baktığında yürekten bir “Aferin” diyin. Değiştiremediğiniz davranışları kabul edin, değiştirebilecekleriniz için ise yardım istemekten çekinmeyin. Unutmayın ki yalnız değilsiniz ve çocuğunuz farklılıklarıyla çok özel ve güzel!"