Ülkemizin önemli bir bölümünün çölleşme riski altında olduğunu ifade eden TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Çölleşmenin en önemli sebeplerinden biri de erozyon. İklim kriziyle artan şiddetli yağışlarsa erozyonu artırarak topraklarımızı yok ediyor. Ülkemizde her yıl 642 milyon ton toprak erozyona uğruyor” diyerek toprağı korumanın hepimizin görevi olduğunu bir kez daha hatırlattı.

TEMA Vakfı tarafından hafta boyunca; çevrim içi webinar, uzun yıllardır düzenlenen geleneksel Toprak Yürüyüşü, stant çalışmaları ve eğitim sunumları gibi çeşitli etkinlikler gerçekleştirilecek.

Bir kez daha sesleniyoruz: Türkiye çöl olmasın!

Türkiye 1994 yılında, TEMA Vakfı’nın yıllardır birlikte anıldığı “Türkiye Çöl Olmasın!” sloganı ile tanışmış ve slogan o dönem toplumda büyük yankı uyandırmıştı. Önlem alınmadığı takdirde, ülkemizin çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu ilk kez bu kadar yüksek sesle dile getirilmişti. TEMA Vakfı 29 yılın ardından insan faaliyetlerinin neden olduğu ekolojik tahribatların ve bugün karşı karşıya olduğumuz en büyük tehdit olan iklim krizinin şiddetinin artması nedeniyle bir kez daha “Türkiye Çöl Olmasın” diyor ve iklim krizi, erozyon, çölleşme ve kuraklığın ülkemizdeki olumsuz etkilerine dikkat çekiyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre; iklim krizinin sebep olduğu, dünyanın ortalama sıcaklığındaki 1.1°C artış iklim krizinden en çok etkilenecek yerlerden biri olan ve ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda, dünyanın geri kalanına göre %50 oranında daha fazla yaşanacak.

2030 yılına gelmeden su fakiri olabiliriz

“İklim krizine dur demezsek sıcak hava dalgaları sıklığını ve şiddetini artıracak, buna bağlı olarak su varlıklarımız giderek azalacak” diyen Deniz Ataç, “Bugün kişi başına düşen 1.347 m3 su miktarı ile su kıtlığı çeken bir konumda olan ülkemizin, nüfus artışı ve su potansiyelindeki azalma ile birlikte 2030 yılından önce su fakiri bir ülke konumuna geleceği öngörülüyor. Yapılan araştırmalar, 2070 yılına gelindiğinde Akdeniz Havzası’nın en büyük gölü olan Beyşehir Gölü başta olmak üzere ülkemizin birçok su varlığının yok olacağını gösteriyor. Ülkemizin su potansiyelinde 2100 yılına kadar; iyi senaryoda %15-20, kötü senaryoda ise %40-45 oranında azalma olacağı düşünülüyor” şeklinde konuştu.

Ülkemiz şimdiden ciddi bir kuraklık tehdidi altında

Artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar sonucu yaşanan kuraklıkların, tarımsal üretimi de ciddi boyutta etkilediğine vurgu yapan Ataç, “Ülkemizin birçok bölgesinde şiddetli kuraklık yaşanıyor. Küresel ısınmanın 1.5°C’de sınırlanmaması durumunda, 2050 yılına gelindiğinde tarımsal ürünlerin verimliliği %45 oranında azalacak. Küresel gıda ihtiyacının %35-56 oranında artacağı göz önünde bulundurulduğunda, toprak varlığımızı korumanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz.

Ancak ülkemiz karasal alanının yaklaşık 3/4’ü orta ve yüksek şiddette çölleşme riski altında. Çölleşmenin en önemli sebeplerinden biri de erozyon. İklim kriziyle artan şiddetli yağışlarsa erozyonu artırarak topraklarımızı yok ediyor. Ülkemizde her yıl 642 milyon ton toprak erozyona uğruyor. Bu da en az 500 yıl gibi bir zamanda oluşan 1 cm’lik verimli üst toprağın 16 yıl gibi kısa bir sürede kaybedilmesi anlamına geliyor” dedi.

İklim kriziyle mücadele için toprağı korumalıyız

“Toprak; atmosferden karbonu alan bitkilerin yaşam alanı olmasının yanı sıra en büyük karbon deposudur. Bu nedenle iklim krizinin etkilerini azaltan çözümlerin odağında toprağın korunması yer alıyor. İklim kriziyle mücadele için toprağı korumak hepimizin görevi” ifadelerini kullanan Ataç, “Sera gazı salımının 2030 yılına kadar en az %35 oranında azaltılması, kömür başta olmak üzere fosil yakıt kullanımına son verilmesi ve toprak varlığımızın korunarak çölleşme ile mücadele edilmesi konusundaki çağrımızı yineliyoruz” diyerek bir kez daha karar vericilere seslendi.

4-12-3

Kaynak: HABER MERKEZİ