Son günlerin ve ülkemizin en tartışmalı problemlerinden biri sığınmacı, mültecî ve göçmen meselesi. O nedenle ben, daha yazımın başında ‘Cenabı-ı Hakk, çok zorunlu olmadıkçı veya çaresiz kalınmadıkça ve bilhassa kendisi istemedikçe kimseyi ailesinden, evinden, yerinden, eşinden dostundan, daha da önemlisi ülkesinden kaçmak dolayısıyla da sevdiklerinden ayrı kalmak mecburiyetinde bırakmasın!’ diye dua edeceğim ve siz sevgili okurlarımdan da bu duama ‘ÂMİN’ demelerini istirham edeceğim ve bazı insanların canlarından daha çok sevdikleri kişiler ve kutsal varlıkları-değerleri vardır!’ diyeceğim. Ancak, ‘vatan söz konusu olduğunda da’ her şeyin göze alınması gerektiğini söylemeden de geçemeyeceğim. Çünkü; ben vatanını yurdunu veya devletini milletini kaybeden bir bireyin, ailenin veya toplumun birçok şeyini kaybetmiş sayılacağını düşünürüm ve bunun dünya da birçok öreği olduğunu bilirim...

Sözü şimdi de ülkemiz de bulunan sığınmacılara, getirmek isterim: Ben şahsen, ‘kendini koruyamayacak durumda olan kadınlar kızlar, çocuklar, yaşlı ve herhangi bir bedenî ya da zihnî engeli veya özrü bululanlar ve bu saydığım kişilere bakmakla yükümlü olan kişiler hariç; eli değnek tutan kişilerin hiçbir şart altında ülkelerini terk etmemeliler ve vatanları, yurtları ya da ülkeleri için gerektiğinde canlarını fedâ etmeliler!’ derim. Amma ve lâkin, Türkiye genelinde ve Burdur özelinde ben öyle sığınmacı veya mülteciler görüyorum ki, taşı sıksalar suyunu çıkaracak durumda oldukları gibi, takıları ve kılık kıyafetleri de oldukça şık ve bilhassa telefonları en pahalı ve en ünlü markalardan oluşuyor! Fakat bunlar ülkemize geçici olarak sığınmışlar, ancak aylardır, hattâ yıllardır şehirlerimizin ana caddelerinde boy gösterip, sosklarında boy gösteriyorlar...

AFGANİSTAN İLE PAKİSTAN’IN BİZİM GÖNLÜMÜZDEKİ YERİ BİR BAŞKADIR

Evet, mazluma kimliği, dili, dini ya da ırkı sorulmaz ve Ülkemizdeki göçmenlerin konumları veya durumları farklıdır. Çünkü; onlar bizim soydaşımız ve gardaşımızdır-garındaşımızdır! Ve soydaşımız olsun olmasın, yeryüzündeki bütün Müslümanlar da bizim din kardeşimiz olduğu gibi; bir müddettir sığınmacı veya mülteci olarak ülkemizde bulunan, bulunmak zorunda kalan hiçbir mazlum ya da muhtaç’a da bir diyeceğimiz olmaz olamaz..! Ayrıca Afganistan ile Pakistan’ın bizim gönlümüdeki yeri ayrıdır. Çünkü; bu iki ülkenin bırakın erkeklerini ve diğer yardımlarını, kadınları kızları Kurtuluş Savaşında kollarındaki bilezikleri ve parmaklarındaki yüzüklerini ülkemize göndermişler. Dolayısıyla da kurtuluş savaşımızın kazanılmasında büyük rol oynamışlar.

O nedenle, bize sınır olmayan Afganistan’dan ülkemize büyük bir göç dalgası gelmeyebilir. Ancak, birinci paragrafım da belirttiğim şartlara uyarak ülkemize gelen bütün Afganlılara kapımızı ve gönlümüzü açabilir, bir dilim ekmeğimizi ve bir bardak suyumuzu onlarla paylaşabiliriz. Fakat yine yukarıda belirttiğim durumumda olan, yani ülkesinde kalıp devletini milletini savunacak ve gerektiğinde ülkesi için ölmesi, dolayısıyla da şehid ya da gâzî olması gerekecek olan sığınmacıların keyfî bir şekilde Ülkemizde ve bilhassa uzun süre kalmaya devam etmelerini ve bilhassa ehli dünya insanların buğuzlarına neden olmalarını doğru bulmuyorum...

GENETİĞİNDE ÜLKEDE ÖLMEK-ŞEHİD DÜŞMEK OLMALI, KAÇMAK OLMAMALI

Meselâ koskoca Amerika’yı (ABD’ni) 20 yıllık kanlı ama millî bir mücadeleyle dize getiren ve bu esnada binlerce kardeşini şehid veren ya da gâzî yapan Afgan halkından bazıları ülkesinde kalarak millî mücadeleye devam etmesi ve gerektiğinde şehid ya da gâzî olması gerekirken; ülkesinden Amerika’ya ya da bir başka ülkeye sığınabilmek-kaçabilmek için Afganistan’ın can ve mal düşmanı olan ABD’nin kargo uçaklarının içinde dışında, kanadında, orasında burasında yer alıyor, dolayısıyla da uçaktan düşerek ölmeyi göze alabiliyor...

Yani, bazı kişiler şehid ya da gâzi olarak Peygam- ber Efendimiz (sav)in bu dünyadaki sevgilisi, öte dünyadaki komşusu olmak varken, yalan ve geçici dünyanın ölüsü olmayı tercih ediyorlar! Dolayısıyla da hem kendilerine, hem diğer sevdiklerine ve ülkelerine yazık ediyorlar! Uzun lâfın kısası; meselenin hülâsâsı; ben öyle düşünüyor ve inanıyorum ki, ‘hiçbir güç beni vatanımdan yurdumdan kovamaz atamaz, dînimden îmanımdan edemez, çok olsa beni ya şehid eder ya da gâzi!..’ diyor, herkese saygılar sunuyorum.