Koronavirüs hastalığının yayılmasının önüne geçmek için 10 Nisan Cuma gecesi Içişleri Bakanlığı tarafından 30 Büyükşehir ve Zonguldak Illerinde sokağa çıkma yasağı'nın açıklanmasının ardından bu şehirlerde vatandaşlar fırın ve marketlerde izdiham oluşturmuşlardı.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sefa Saygılı'da bu yasağın açıklanmasının ardından fırın ve marketlerin onunda olusan uzun kuyruklar ve izdihamın sebebini farklı bir bakış acısıyla değerlendirdi.

İçişleri Bakanlığının Cuma gecesi koronavirüs ile etkin mücadele kapsamında büyük şehirlerde hafta sonu aldığı iki günlük sokağa çıkma yasağı kararının ardından, büyük şehirlerde insanların dışarıya akın etmesi, sosyal mesafeye aldırış etmeden yaşanan yoğunluk, hareketlilik dün geceden beri Türkiye’nin gündeminde... Özellikle sosyal medyada, alışveriş kuyrukları büyük tepkiye neden oldu.Sosyal medya ortamında yasağın zamanlaması kadar insanların bu bilinçsiz davranışları, panik hali en çok konuştuğumuz, tartıştığımız gündem konusu haline geldi.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sefa Saygılı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri kapsamında iki günlük sokağa çıkma yasağının başlayacağının açıklanmasının ardından vatandaşların sokaklara çıkarak fırınların ve gıda malzemesi satılan iş yerlerinin önünde kuyruk oluşturmasını değerlendirirken, "Bu durum aç kalma korkusu değil aksine daha çok zevkle yiyecek yeme isteğinden doğdu." dedi
Saygılı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, vatandaşların, kendilerini mutlu edecek ihtiyaçlarını karşılamak ve kendilerini daha güvenli hissetmek için yasak başlamadan önce dışarı çıktıklarını söyledi. İnsanların dışarı çıktığında zaruri ihtiyaçlarından ziyade çok da şart olmayan gazlı içecek, kuruyemiş ve şekerleme gibi gıda ürünleri aldığına işaret eden Saygılı, şöyle konuştu: "İnsanlar kendilerine bulaşmadan koronavirüsün var olduğuna inanmak istemiyorlar, inanamıyorlar. İnsanlarda o psikoloji var. Koronavirüs kendilerine uzak gibi görünüyor. Aynı ölüm psikolojisi gibi. Ölüm, bizim her an yakınımızdadır ama biz sanki hiç ölmeyecekmişiz yaşıyoruz. İnsanlar da şimdi sanki koronavirüse hiç yakalanmayacaklarmış gibi davrandılar. Dışarıda sosyal temas ve maske takmak gibi konulara dikkat etmediler ve hatta bazı yerlerde kavga ettiler. Kuyruklar dip dibeydi. Bazı meydanlar, miting alanı gibi oldu. Arabalar kalabalıklaştı, trafik tıkandı. O iki saati gönlümüzce değerlendirelim, 'Özgürlüğün tadını çıkarılım.' gibi bir havaya girdiler." İnsanların dışarı çıkmasının açlıkla ilgili bir durum olmadığına değinen Saygılı, "İnsanlar, kendi arasında fark oluşturma çabasına girdiler. Bende daha fazlası var gibi bir his vardı. Bu durum aç kalma korkusu değil aksine daha çok zevkle yiyecek yeme isteğinden doğdu." değerlendirmesinde bulundu. Türkiye'de daha önce açlık yaşanmadığına ve insanların açlık görmediğine dikkat çeken Saygılı, insanların açlıktan ziyade sokağa çıkma yasağının uygulandığı iki günü evde yiyip içerek televizyonun karşısında veya başka birtakım zevk alacak iletişim araçlarının karşısına geçip güzel bir şekilde geçirelim isteğinden bu durumun oluştuğunu anlattı. Saygılı, koronavirüsün bütün dünyayı etkisi altına aldığını ve Amerika'da her gün iki bine yakın insanın hayatını kaybettiğini anımsatarak, Türkiye'de de koronavirüsün yayıldığını ve insanların kendisini düşünmese bile çevresini düşünmesi gerektiğini ve yetkililerin aldığı tavsiyeleri, tedbirleri uygulaması gerektiğini belirtti. "BİR SÜRE KORONAVİRÜSLE YAŞAYACAK BİÇİMDE BİRTAKIM TUTUMLARA YÖNELMELİYİZ" Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Sosyolog Prof. Dr. Ergün Yıldırım, insanların olağan durumlarda sahip oldukları konforu sürdürmesinin mümkün olmadığını ve olağanüstü şartlarda yaşamak için davranışlarını değiştirmeleri gerektiğini söyledi. Koronavirüs ile birlikte gelen olağanüstü şartlar olduğunu ve insanların bu şartlara rağmen konforlarını sürdürmek istediğini ifade eden Yıldırım, şu ifadeleri kullandı: "Bu yanlış bir davranış. Çünkü öncelikle hayatımızı ayakta tutmamız gerekiyor. Hayatımızı sürdürmemiz lazım. Bunun için de konfordan vazgeçen davranışlara yönelmek gerekiyor. Önemli olan burada ayakta kalmak, hayatta kalmak, sağlıklı kalmak. Kola içmek veya içeceklerimizi yiyeceklerimizi tam takır sürdürmek mümkün olmayabilir. Zaman zaman bunlardan uzak durmamız gerekiyor. Eğer biz bu davranış değişikliğine yönelmezsek, olağanüstü şartlarda bazı konforlardan vazgeçen tutumlara yönelmezsek bu hem kendimiz hem de toplumumuz için büyük risk demektir. Ufak bir sıkıntı, ufak bir vazgeçme davranışı bize ileride çok daha büyük katkılar sağlayacak. Buna inanmamız gerekiyor." İnsanların olağanüstü şartlarda bazen paniğe kapıldığını aktaran Yıldırım, şunları kaydetti: "Dün de böyle oldu. Panik esnasında rasyonel davranamıyorlar ve akla uygun olmayan, kurallara uygun olmayan, birçok refleks davranışlara yöneliyorlar. Bir de olayın böyle bir yönü var. Bu da aslında yine tehlikeli bir şey. Korona günlerinde olağanüstü şartlarda panikleme durumlarımız olabilir. Korku, endişe, bazı konforlarımızdan uzak durma, bazı yasaklar, engeller olabilir ama biz sağduyuyu elden bırakmamalıyız, akılla hareket etmeye çalışmalıyız. Çünkü bu hem kendi sağlımız korumak için önemli hem çocuklarımız hem de çevremiz ve toplumumuz için önemli." Türkiye'nin ekonomik düzeyinin, dünyanın geneli ile mukayese edildiğinde açlık sorunundan bahsetmenin pek mümkün olmadığına işaret eden Yıldırım, insanların içerisinde daha çok alışkanlıklarından vazgeçmeme ısrarı olduğunu belirtti. Bazı alışkanlıklardan vazgeçilmemesi durumunda çeşitli korkuların farklı problemlerle kendisini yansıtabileceğine değinen Yıldırım, şöyle konuştu: "Bu da hem kendimize hem de çevremize zarar verebilir. Orada binlerce insanla bir araya gelip yüz yüze hiç mesafeye dikkat etmeden, maske takmadan alışveriş yapan insanlar, o an açlık korkusu yaşarım tutumuyla hareket ederken aslında farkında olmadan çok daha büyük korkulacak bir tutum içerisine girdiler. Biz en baştan davranış değişikliklerine yönelerek kendimizi hazırlamalıyız. Bir süre koronavirüsle yaşayacak biçimde birtakım tutumlara yönelmeliyiz. Maske takmalıyız, sosyal mesafelere dikkat etmeliyiz. Akrabalarımıza duyduğumuz özlemi kapatarak bir süre onlardan uzak durmalıyız. Yeniden bu irademizi ortaya koyarsak hem kendi sağlığımızı hem de toplum sağlığını korumuş oluruz."