Bölgemizin önde gelen bilim insanlarından, çevre sorunlarının çözümünde de hep bilimi, bilimsel bakış açılarını öne çıkaran su uzmanı Erol Kesici, katıldığı Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli İstanbul Çalıştayı’nda da yine çarpıcı açıklamalarda bulundu.  Kesici, kuraklık ve susuzluk tehdidini vurgulayarak, “su kanununun mutlaka çıkarılması ve amasız, fakatsız uygulanması” gerektiğini dile getirdi.
Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli İstanbul Çalıştayı, "Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli İstanbul Çalıştayı”, 26-27-28 Nisan 2023'te Kartal Titanic Business Otel'de düzenlendi. Afet yönetiminde uzman isimler ve farklı disiplinlerden oluşan, ilk’i3 Mart’ta Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisinde yapılan Türkiye Ulusal Risk Kalkanı toplantısında, Model aracılığı ile deprem, kuraklık - iklim değişikliğine bağlı olarak gerçekleşebilecek, sel, yangın, heyelan gibi afetler konusunda, bütüncül bir çerçevede hareket etmeyi esas alan, afet döngüsü yönetimi anlayışı ile afet öncesi, afet esnası ve afet sonrası tüm aşamaları içeren bir yol haritası oluşturulması esas alınmıştı... Toplantılara bölgemizden çağrılan Türkiye Ulusal Risk Alanı Kalkanı (TURKM) Bilim Kurulu Üyesi, SDÜ Su Enstitüsü Kurucularından, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Hidrobiyolog Dr. EROL KESİCİ, başlangıcından bugüne “Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli” konusunda yapmış olduğu açıklamalarda öne çıkan pasajlar şöyle: İlk’i 3 Mart’ta Cumhurbaşkanlığı İstanbul Dolmabahçe Çalışma Ofisinde yapılan Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli; 150'den fazla bilim insanının, uzman ku- ruluşların ve uzmanlarla oluşturulan, deprem, kuraklık ve seller konusunda yaratıcı düşünceyi destekleyen, takım çalışanlarını motive ederek kısa sürede çok fazla fikrin üretilmesine ve süreçlerin neden başarısız olduğuna dair görüşlerin sağlanacağı çıkarımlar yapılabilmesine olanak sağlayan bir sürekli kalite geliştirmek için ortak akıl projesi olarak düşünülmüştür. Bu model aracılığı ile deprem, kuraklık - iklim değişikliğine bağlı olarak gerçekleşebilecek, sel, yangın, heyelan gibi afetler konusunda, bütüncül bir çerçevede hareket etmeyi esas alan, afet döngüsü yönetimi anlayışı ile afet öncesi, afet esnası ve afet sonrası tüm aşamaları içeren bir yol haritası oluşturulması ve esas alınmıştı. 26-27-28 Nisan 2023 tarihlerinde İstanbul Kartal Titanic Business Otel’de üç gün süren Çalıştay’da, "Destek Hizmetleri ve Sosyal Politikalar", "Deprem ve Yer Bilimleri", "Hasar Tespit" "Enkaz ve Atık Yönetimi", "Şehirleri İnşa ve İhya", "Kentsel ve Kırsal Dönüşüm", "Mekansal Planlama", "Yeni Yapı Teknolojileri", "Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Akıllı Şehirler", "İklim Dostu Yeşil Dönüşüm", "Kentsel ve Kırsal Altyapı", "Tarihi ve KültürelMiras" ve "Kriz Yönetimi ve İletişim"isimleriyle daha önceden oluşturulan 13 kurulun 3 mart sürecinde başlatılan ve iki aya yakın süredir kurulların kendi aralarında yapmış oldukları çok sayıdaki toplantılarda hazırlamış oldukları raporları ve saha çalışmaları sonucu elde edilen güncel verilerle, Türkiye'nin tamamında deprem ve iklim değişikliğine bağlı afetlerin yönetimine ilişkin somut adımlar içeren yol haritasını oluşturup, olası yeni afetlere karşı kısa, orta ve uzun vadeli uygulama adımlarını belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalıştay sonucunda yapılan araştırma ve güncel bilimsel bilgiler ve yöntemlerin veriler doğrultusunda sahadan gelen verilerin en güncel bilimsel bilgiler ve yöntemlerle sentezlenmesiyle, Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modelinin son halini almasında önemli bir aşamasını oluşturması amaçlanmıştır.
  
Kesici’nin kuraklık konusundaki açıklamaları; Kuraklığın temel nedeni su kaynaklarımızın kalite ve miktarıyla çok yakından ilgilidir. Su doğadaki yaşam ve ekosistem için en gerekli doğal kaynaklardan biridir. Hidroloji (su bilimi), suyun yerküredeki çevrimini, dağılımını ve özelliklerini inceleyen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Hidroloji bilimi insanın çevresi ile olan ilişkisi ve bunun sonucu olarak çevresini düzenleyip kontrol etme çabaları yoğunlaştıkça daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Su kaynaklarının planlaması ve yönetimine temel oluşturan girdiler, hidrolojik çalışmalar sonucunda belirlenebilmektedir. Su; yaşamın, gıdanın, sağlığın, iklimin güvencesidir. KURAKLIK DEPREM KADAR TEHLİKELİDİR ve ACİL ÖNLEM GEREKTİRİR Yaşanan kuraklığın temel nedenini yağmurun yağmamasına bağlamak çok yanlış olduğu gibi, bu bakış kuraklığı daha da artıracaktır. Yağmurun nasıl yağdığı bilinmektedir. Suyun yoksa yağmurun yok. Yağmurun yağması için su buharı, nem gerekli, yağmur yüklü bulutların oluşması için su gerekli... Suyumuz, Eğirdir, Burdur, Beyşehir Göllerimizin su hacim, seviyesi, toprağın-havanın nemi ne kadarsa yağmurumuzda o kadar olacaktır. Hidrolojik (su) döngü de iklimi çeşitli şekillerde etkilediği gibi, aşırı su kullanımı (yer altı, dere ve göl vb. su kaynakların azalması-kuruması) ve iklim değişimi suyun miktarını-çevrimini, yağış miktarı ve çeşidini engeller. Ortamdaki su miktarı ve döngüsü de iklimi çeşitli şekillerde etkilediği gibi, aşırı su kullanımı (yer altı, dere ve göl vb. su kaynakların azalması kuruması) ve iklim değişimi suyun miktarını-çevrimini, yağış miktarı ve çeşidini engeller. Kararsız yağışları ve sellerin, taşkınların nedeni de kuraklık ve ona bağlı olarak artan sıcaklıkla birlikte atmosferde ve karadaki sıcaklık farkıyla değişen cephesel hava değişimleri sonucu oluşmaktadır. ÇOK CİDDİ KURAKLIKLA KARŞI KARŞIYAYIZ; ÜLKEMİZ ALTI AY KULLANACAĞI SU AÇIĞINA SAHİP TURKM İklim Dostu Yeşil Dönüşüm Kurul üyesi Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, suyun bolluğu halinde değeri tam anlaşılmazken yokluğu halinde ölümle eş anlamlı olduğunu söyledi. Nüfus artışının yanı sıra doğa ve çevreye verilen tahribatın katlanarak büyümesinin, plansız ve kontrol edilemeyen aşırı su kullanımının, kaynakların kurumasına neden olduğunu belirten Kesici, şu görüşleri seslendirdi:
“Suyun tükenmez bir kaynak olarak görülmesi, ekosistemi ve özelde de su kaynaklarını korumaktan uzak politikalar, uygulamalar su kaynaklarının kurumasına ve kirlenmesine neden oluyor. Son yıllarda dünyanın neredeyse yarısından fazlasının temiz ve güvenli suya erişememesi, küresel su krizine bağlı olan iklim krizi ve su sorununun katlanarak artmasına neden oluyor. Bu yıl ülkemizin birçok su kaynaklarındaki su seviyesi geçtiğimiz nisan sonuna göre yaklaşık %40 oranında azalma göstermektedir. Başka bir ifadeyle bugün için 6 ay sonraki su bütçesindeyiz. Daha önceki yıllarda olduğu gibi geçen yılda nasılsa yağmur yağar bakışıyla, meteorolojik koşulların göz ardı edilmesi ve su bütçesinin korunmaması, aşırı su kulla- nımları sonucu altı aylık su kullanımını şimdiden tükettik. Bu durum kuraklık bakımından önümüzdeki ayların çok sıkıntılı geçeceğinin göstergesidir. Tarımsal sulamanın başlamasıyla suya duyulan ihtiyacın, hava sıcaklıklarındaki artışla birlikte artan buharlaşmayla su ve kuraklık krizi geçmiş yıllara göre aşırı artış gösterecektir. Ciddi kuraklıkla karşı karşıyayız, Yaz aylarında bizi zor günler bekliyor. Ülkemizin her yerinde içme suyu kaynağı olarak çok büyük bir sıkıntı yaşıyor. Bu durumun en büyük sebeplerinden biri kış aylarında kar ve yağmurun yağmaması, bilim dışı aşırı su kullanımı ve entegre su kaynaklarının oluşturulamamasıdır. Çok şiddetli bir kuraklıkla karşı karşıyayız bu gidişle temmuz, ağustos aylarında çok zor günler yaşayacağız. Kuraklık da bulaşıcıdır. Başka bir bölgede yaşanan kuraklığın şiddeti ne kadar büyük olursa etki alanı o kadar büyük olur. Asya kıtasında yaşanan şiddetli kuraklığı biz de yaşıyoruz. Doğayla barışık yaşamamız gerekiyor. Bizi susuz günler bekliyor. Kuraklığın temel nedeni su kaynaklarımızın kalite ve miktarıyla çok yakından ilgilidir. Su doğadaki yaşam ve ekosistem için en gerekli doğal kaynaklardan biridir. Hidroloji(su bilimi), suyun yerküredeki çevrimini, dağılımını ve özelliklerini inceleyen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Hidroloji bilimi insanın çevresi ile olan ilişkisi ve bunun sonucu olarak çevresini düzenleyip kontrol etme çabaları yoğunlaştıkça daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Su kaynaklarının planlaması ve yönetimine temel oluşturan girdiler, hidrolojik çalışmalar sonucunda belirlenebilmektedir Bu konuda acil yapılması gerekenler; Susuz kalmak ve buna bağlı olarak yaşanacak, gıda, sağlık vb yaşamsal RİSKLERİN krize dönüşmemesi için önceden bilinen, bilimsel önlem ve acil eylem planlamaları kısada vadede bölgelere göre yapılmalı ve uygulanmalıdır. Kuraklık, su kaynaklarının hacimsel azalması, iklim değişimiyle mücadelede ve sellere karşı erken uyarı sistemleri oluşturulmalı.
Doğal su kaynaklarının biyolojik, hidrolojik ve ekolojik bütünlüğü korunmalı ve bütünleşmiş su kaynakları yönetimi benimsenmeli, bilimsel bakışla hareket ederek, ülkesel su bütçesi (yer altı, göller, nehirler, yer üstü kaynaklarının) güvenliğinin sağlanması. Başta tarım olmak üzere, her alanda su kaynaklarımızın bütçesine ve önümüzdeki yıllardaki meteorolojik değişimler göz önünde bulundurularak suyun tasarruflu kullanılması ve israftan kaçınılması zorunluluğumuz olmalıdır. Verimli su yönetimini güvence altına almamız için daha çok yatırım yapılmalıdır. Kentler tarım ve iklime göre düzenlenmeli. Suyun en çok kullanıldığı tarımda verimsiz su israfına son verilmeli. Yağmur sularının kanalizasyona karışımı engellenmeli, kentsel içme suyu alt yapıları (bele- diyeler su güvenliği planları uygulamalı, kayıp kaçak- çeşmelerden güvenli su içimi sağlanmalı), her alanda yağmur hasadı ve atık suların ileri arıtım teknikleriyle kademeli olarak arıtılıp, tarımsal sulama ve kentsel kullanma suyu olarak kullanım amaçlı tekrar kullanımı (gri-yeşil-mavi su) sağlayacak çalışmalarına acilen başlanılmalıdır. SU KANUNU MUTLAKA ÇIKARILMALI, AMASIZ FAKATSIZ UYGULANMALIDIR Su Kanunun biran önce çıkarılması, suyun tek elden yönetilmesi ve korunması bakımından önemlidir. Doğa ile ilgili koruma kanunları ihlal edilmemeli ve uygulanmalıdır. Fay hatlarına, zemin toprağının geçirimsiz olduğu alanlara ve doğal su kaynaklarının beslendiği yüzey sularının bulunduğu yerlere gölet ve baraj yapımından vazgeçilmelidir. Göl kıyıları, dereler kuru dahi olsa işgal edilmemeli, üzerleri kapatılmamalıdır. Yağışların miktarında ve şiddetinde meydana gelen farklılıklar ile ülkemizde son yıllarda sıkça görülen sellerin doğurduğu taşkın felaketleri dikkate alınarak, bundan sonra yaşanması muhtemel taşkınlarla mücadele edebilmek amacıyla, akarsu ve dere yataklarının ıslahında doğa temelli çözümler göz önünde bulundurulmalıdır. Nemin bölgede tutulması için su kaynaklarının çevresinde rüzgar kırıcıların yerleştirilmesi, rüzgar hızının ve dolayısıyla buharlaşmanın azalmasına neden olacaktır. Bunun için sulak alanlar çevresinde içerisinde, havzasında ağaç, çalı, otsu bitkiler, yosunlar, bataklık bitkileri olan saz, kamış ve benzi bitkilerin korunması zorunluluktur. Küresel ısınmaya neden olan karbonun emisyonunun sağlanmasında doğal göllerimiz, bataklık, sazlık sulak, tarım, orman alanlarımız ve denizsel koruma alanlarımız büyük önem taşımaktadır. Bu nedenlerle karbon tutma kapasitesi yüksek olan doğal alanlarımızın korunması ve geliştirilmesiyle ilgili uygulama ve denetim süreci içeren yasa, tüzük, yönetmeliklere gereksinim duyulmaktadır. MEVZUATLARIN UYGULANMASIYLA SUYU YAŞAMI KORUYABİLİRİZ; Alınan kararların, eylem planlarının uygulanması zorunluluk haline dönüştürülmelidir. Afetler öncesi ve sonrası alınacak önlemleri içeren su güvenliği eylem planlarının gözden geçirilip, güvenli sahaların oluşturulması ve uygulanmasıyla ile ilgili bilinen önlemlerin alınması ve gerekli acil önlem merkezleri oluşturulmalıdır. Su olmadan hayatın, tarımsal, kentsel ve endüstriyel aktivitelerin sürdürülebilirliği mümkün değildir. Su kaynaklarının giderek azalması, kirlenmesi, biyolojik çeşitlilik kayıpları doğal olmayıp, bunda insan faktörünün öne çıkmasının birçok hak ihlallerine neden olduğu bilinmektedir. Bu hak zarar vermeleri, SU KANUNU ile ihlal olmadan çıkarılacak ve koruma- kullanma- sürdürülebilirlik süreci yasal hale getirilecektir." YENİ GÜN MEDYA, ÖZEL ÇEVRE YAYINI - Kadriye Çetin