Burdur Haberleri

Kendi Küçük Ustalığı Büyük! Burdur'da Yaşanmış Gerçek Bir Hikaye

Burdur’un Bucak ilçesinde 1979 yılında yaşanan bir tamir hikâyesi, aradan geçen onlarca yıla rağmen hafızalardaki yerini koruyor.

Abone Ol

1979'un Burdur'unda geçen hikayeyi sizler için derledik. İşte yürekleri ısıtan o hikayenin detayı:

O dönem Antalya’da Renault ile Anadol pikap takası yapan Mehmet Bilgin isimli bir şahıs, Denizli dönüşü Keçiborlu rampasında farları yakınca motoru aniden duran aracıyla yolda kaldı. Geceye yaklaşan saatlerde bir elektrikçiye sığınmasına rağmen dört saatlik uğraş sonuç vermedi, “Sabaha kal” önerisiyle yola devam etmek zorunda kaldı. Burdur’da sabah sanayide “iki saat sonra gel” denilerek araç çalıştırıldı ancak yüksek bir ücret talep edildi. Bilgin yeniden yola koyulduğunda yağmur bastırdı; silecekler devreye girince motor yine sustu ve rota bu kez Bucak sanayisine döndü. İşte unutulmayacak karşılaşma tam da o daracık dükkânın önünde başladı.

Küçük Ellerden Büyük Ustalık

Sanayide yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı bir anda, ustasının hasta olduğunu söyleyen küçük bir çırak kapıya çıktı ve “Abi, nesi var arabanın?” diye sordu. Bilgin önce ustayı sorsa da, çocuk ısrarla kaputu açtı ve dükkândaki tek tük aletle işe girişti. Elinde sadece bir pense ve yarım metre kablo vardı; atölyedeki alan ise iki dükkân arası bir geçitten ibaretti. Buna karşın çocuk, on dakika gibi kısa bir sürede arızayı giderdi, farlar yanık ve silecekler çalışır halde motoru yeniden ayağa kaldırdı. Bilgin şaşkınlıkla “Nesi varmış?” diye sorduğunda, çırak soğukkanlı bir dille “Şase kablosu kopmuş; metale değince çalışıyor, demire değince stop ediyor” yanıtını verdi. O küçücük ellerin sergilediği pratik zekâ, usta refleksi ve özgüven, yağmuru ve geceyi unutturdu.

Dürüstlüğün Bedeli: 3 Lira

Hikâyenin akılda kalan ikinci perdesi, işçilik ücreti konuşulurken yaşandı. Mehmet Bilgin, Burdur’da arıza çözülmeden 75 lira istenmesini hatırlayıp, Bucak’taki bu hızlı ve etkili müdahale için 20 lira uzattı. Küçük usta ise “Almam, hakkı 3 lira” diyerek yalnızca emeğinin karşılığını talep etti. Bilgin, “Parayı bozdur gel” diye parayı bıraktı ve usulca uzaklaştı; karşısında yalnızca işini iyi yapan değil, aynı zamanda meslek ahlakını şiar edinmiş bir çırak vardı.

O günkü sahne, Anadolu esnaf geleneğinin “helal kazanç” ilkesini bütün yalınlığıyla gösterdi. Küçük yaşta üstlenilen sorumluluk, mesleğe duyulan saygıyı ve müşteriyle kurulan güven köprüsünü somutlaştırdı.

Bir Arızadan Fazlası: Esnaf Kültürünün Aynası

Basit görünen bir şase kablosu arızası, dönemin yol şartları, kıt imkânları ve yerel ustalık mirasıyla birleşince bir insan hikâyesine dönüştü. Keçiborlu’da sonuçsuz kalan uzun tamir çabaları ve yaşanan yüksek ücret deneyimi, Bucak’ta bir çırağın on dakikada sergilediği maharetle keskin bir karşıtlık oluşturdu. Bu karşıtlık, teknik bilginin yanında dürüstlüğün, ölçülü kazancın ve müşteri memnuniyetinin değerini öne çıkardı. Sanayi çarşılarının bir zamanlar yalnızca tamir değil, güven ve dayanışma ürettiği gerçeği bu olayda yeniden görünür oldu. Yağmurun şiddeti, gecenin telaşı ve yolculuğun yorgunluğu arasında kaybolması muhtemel bir sürücü, küçük bir ustanın liyakati sayesinde yoluna güvenle devam etti. O gün, Anadolu’nun “iş görme” ve “işi helalinden yapma” kültürü bir kez daha sınavını verdi.

Yıllar Sonra Bile Yaşayan Teşekkür

Mehmet Bilgin, aradan yıllar geçse de o yağmurlu geceyi ve Bucak’ta karşılaştığı çırak ustayı minnetle anıyor. “O küçücük çocuğa bugün dahi minnet duyarım” sözleri, teknik bir müdahaleyi hayat boyu taşınan bir vefaya dönüştürüyor. Bugün geriye dönüp bakıldığında, hikâye yalnızca bir otomobil arızasının çözümü değil, aynı zamanda bir meslek ahlakı manifestosu olarak okunuyor. Bucak sanayisinin dar geçidinde kurulan o kısa temas, kentin hafızasına işlenmiş küçük bir gurur nişanesi gibi duruyor. Belki o çocuk yıllar içinde usta oldu, dükkânını büyüttü, kendi çıraklarına aynı mesleki vicdanı öğretti. Haber değeri de burada: Bir aracın marşına değil, belleğin marşına basan, nesilden nesile aktarılan “işin hakkını verme” hikâyesi.