Cumhuriyet Halk Partisi Burdur Milletvekili aday adayı Hakan Açar, Sıfır Noktası programında gazeteci Serkan Şimşek’in konuğu oldu. Hakan Açar, programda Burdur gündemine dair önemli açıklamalarda bulundu. CHP Burdur Milletvekili aday adayı Hakan Açar, Sıfır Kanal’da yayınlanan gazeteci Serkan Şimşek’in sunduğu Sıfır Noktası programına katıldı. Programda gazeteci Serkan Şimşek’in sorularını cevaplayan Hakan Açar, kuraklık, su sorunu, köylerdeki arsa satışları, köylerle ilgili hayalleri ve yaklaşan seçimlerle ilgili önemli açıklamalar yaptı. Hizmet için aday adayı olduğunu söyleyen Hakan Açar’ın programda yaptığı açıklamalardan pasajlar şöyle; “Biz bu işe baş koyduk” “Esnaflığım var, mühendisliğim var, bir siyasi kimliğimiz de oldu ve bunlarla ilgili birçok tecrübemiz var. Bunlarla ilgili yaşadığımız birçok sorun var. Bu sorunların çözümü anlamında yapabileceğim çok şeyler olduğuna inanıyorum. Bu inançla yola çıktım. Bunlarla ilgili ülkemin sorunlarının çözümü için  bir katkı sağlayabilirsem ne mutlu bana. Biz hizmet için aday olduk. Kısmette varsa olur. Olmazsa ben partimin, örgütümün emrindeyim. Beni hangi konumda, nerede görevlendirirlerse, hangi yetkiyi verirlerse ben orada siyasete devam ederim. Biz bu işe baş koyduk. Yani olmadı diye küsüp, gidecek halim yok. Ne olursa olsun, hiçbir konumum olmazsa partimin en küçük neferi olarak yine mücadeleme devam ederim, sürdürürüm. “Su kaynaklarımız azaldığı zaman Cezaevini mi kapatacaksınız? Üniversiteyi mi kapatacaksınız? Yoksa bizim köylerimizi mi boşaltacaksınız?” Burdur’un en büyük problemi su. Gelecekte de en büyük problemi yine su olacaktır. Çünkü bir küresel ısınma var. Çölleşen bir bölge var. Burdur Gölü’müz ortada veya Çine havzasındaki su kaynaklarının durumu ortada. Artık su çok kıymetli. Suya çok önem vermemiz gerekiyor. İl Genel Meclisi üyeliğim döneminde gezmediğim köy kalmadı. Bazı köylere gittiğimde “ne oldu? Durum ne?” diyorum; “su bittiği için, su azaldığı için süt üretimimiz 15 tondan 5 tona düştü. Silajlık mısır yetiştiremiyoruz, yonca ekiyoruz sulayamıyoruz. Artık yavaş yavaş insanlar bu işi bırakıyor.” diyor. Bunda en büyük temel problem; hükümetlerin yanlış tarım politikaları. Yanlış politikalarla yanlış destekler ülkemizi bu konuma getiriyor. Bu işi yaparken ülkenin ekolojik durumunu, kaynaklarını, ne zamana kadar yetebileceğini, potansiyelini iyi hesap ederek bu işleri yapmak gerekir. Bakın Gökpınar havzası Burdur’un içme suyunu sağlıyor. Su çok kıymetli. Su olmadan hayat yok. Orada bir tarım da var. Çevrede bir sürü köy var ve geçimini sulu tarımdan sağlıyor. Siz tutuyorsunuz oraya üniversite kuruyorsunuz. Üniversiteye karşı mıyız, hayır. Ama onlara da su lazım. Tuttunuz şimdi 7 bin kişilik bir cezaevini de oraya kurdunuz. Adamların delmediği yer kalmadı. Onlara da su lazım. Şimdi ben yetkililere soruyorum; yarın su kaynaklarımız azaldığı zaman cezaevini mi kapatacaksınız? Üniversiteyi mi kapatacaksınız? Yoksa bizim köylerimizi mi boşaltacaksınız? Bu bekleniyor. Del del nereye kadar. Şimdi 100-150 metrelerde su arıyoruz. Benim çocukluğumda bu memlekette 10 metreden su çıkardı. Gelecekte memleketimizin en büyük problemi su. Su olmadı mı bu iş bitti. Bunun için de tedbirler almamız lazım. Bunu da yapacak kişiler siyasetçilerimiz, milletvekillerimiz. Hem insanları bulundukları bölgelerde barındırabilmek, geçindirebilmek hem de doğamızı koruyabilmek gerekir. Su bitti köylerimi boşaltalım! Yok. Yeni tarım politikalarıyla, yeni desteklerle onların oralarda hem para kazanmasını sağlamamız gerekir hem de suyumuzu korumamız gerekir. Doğamızı koruyacağız, suyumuzu koruyacağız ve hayat devam edecek. Şimdi köylerimiz boşalıyor. “Köylerdeki arazi satışları incelenmeli” Bakın biz tarım ve hayvancılık şehriyiz. Köyde su yok insanlar köyleri boşaltıyor. Arazileri değersizleşiyor. En büyük problemlerden bir tanesi de toplu mülk satışı, arazi satışı. Şimdi gölün karşısındaki yüzlerce dönüm araziyi alıyorlar. Buradan birileri almıyor, dışarıdan birileri alıyor ve ne amaçla aldıkları ile ilgili mecliste bir soru önergesi de verdim. Bu satışların incelenmesi gerektiğini söyledim. Çünkü biz Özel İdare olarak yatırım yapıyoruz. Köylere yatırımlar yapıyoruz, sulama yatırımları yapıyoruz, altyapı yatırımları yapıyoruz. Bakıyoruz köyde kimse kalmamış. Yarın boşalacak köylere biz bu yatırımları niye yapıyoruz? Bu hepimizin vergileri ile yapılıyor. Yazık değil mi. Bu arazi satışları stratejik bir olay. Mesela İlyas, Karakent, Yaylabeli köylerini geziyorum. O bölgelerde bastırıp parayı arazileri alıyorlar. Kimlerin aldığı belli değil. Çallıca mevkiinde 2-3 bin dönüm toplu araziler satılmış vaziyette. Şunu söylüyorum; eskiden yabancıya mülk satışı yasaktı, tarım alanlarının satışı tamamen yasaktı. 30 dönümden fazla arazinin satışı yasaktı. Şimdi yabancılar 600 dönüme kadar araziyi satın alabiliyor. Şimdi insanlar köyde iş yapamıyor, köyü boşaltıyor. Tarım arazileri değersizleşiyor, el değiştiriyor. Yarın tarım yapmaya kalksak arazimiz kalmayacak. Bir de memleketinden, köylerinden göç eden insanları bir daha geri köye göndermek mümkün değil. Çünkü arazi kalmamış. Her şeyden öte insanların bu işten para kazanmaya inancı kalmamış. Bir de o insanlar artık yöntemi unutmuş. Tarım bir sanat. Biz çift sürmeyi biliriz, ekin ekmeyi biliriz, sulamayı biliriz. Ama şimdi çocukluğu şehirde büyüyerek geçen bir çocuk, bir insan “ben köyde tarım yapacağım, köye geri döneceğim” dese arazi yok. Hadi araziyi buldun ondan o bilgi ve kültür de yok. Bazı şeyler sadece okulda öğretilmiyor. Bu gelecekteki en büyük problemlerimizden birisi. Şimdi bazı şeyleri engellemezsek sonradan geri döndürmek çok zor. Burdur Gölü artık kurudu, kurtarmamız mümkün değil diye düşünüyoruz ya eğer köylerimiz bu şekilde bu hızla boşalırsa köylerimizi tekrar ayağa kaldırmamız mümkün değil. Giden bir daha geri dönmüyor. Köylerdeki en büyük problemlerden biri de; köylerde artık gençlerimiz evlenemiyor. Erkek, kız bulamıyor. Kızlarımız da artık köyden birisiyle evlenmektense şehirden birisiyle evleneyim, buradan kurtulayım istiyor. Köydeki gençler evlenemedikten sonra orada yerleşemiyor ve o da köyü terk ediyor. Orada doğmayan çocuğun da köye dönmesi mümkün değil. “Köysel dönüşümü de gerçekleştirmemiz lazım” Hep kentsel dönüşüm diyoruz ya aslında köysel dönüşümü de gerçekleştirmemiz lazım. Köyleri altyapısı, üstyapısıyla yaşanılabilir, modern, çağdaş köyler haline getirmemiz lazım. İnsanlar şehirlerde bulduğu bütün imkanları köylerde de bulması lazım. Hem üretecek hem de orada insanca, çağdaş, güzel, temiz ortamlarda yaşayacak. Çalışma alanlarıyla yaşam alanları ayrılacak. Ben köylerde organize hayvancılık alanları hayal ediyorum. Ahırlar, ağıllar ayrılmış başlarında birer veterineri olan altyapısı olan çıkan dıçkılardan biyogaz üretilen, kendi enerjisini kendisi üreten köyler hayal ediyorum. Bunlar üniversite yıllarımızda projelerimizdi. Bunları hep hayal ettik, uygulanan yerleri de gördük. Sadece bun bir adım atmak, bir önder olmak gerekiyor. Bu konuda çok hayallerim var. Özellikle suyun korunması ve suyu korurken insanların daha çok kazanması, alternatif ürünler geliştirmesi. Şimdi suyu kullanmazsa insanlar nasıl üretecek, para kazanması lazım. Belediyemizin bir projesi vardı, kendi arazimi ücretsiz belediyemize tahsis ettim. Orada bilimsel araştırmalar yaptılar, dönümden ne kadar buğday aldılar ne kadar saman aldılar ne kadar masraf ettiler, bunun bütün verileri onlar mevcut. Buğdayın alım fiyatını normal fiyattan iki kat fazla almayı garanti ettiler. İşte destek böyle olur. Ben o arazimden 10 lira kazanıyorsam, buğday ekerek de 10 lira kazanıyorsam neden ekmeyeyim. Hem doğayı koruyacağım hem bu memlekete bir hizmet edeceğim. “Belki bir seçim yapmayacaklar, bir ülkenin kaderini tayin edecekler” Seçimler yaklaşıyor. Vatandaşlarımızdan tek bir şey rica ediyorum; çocuklarının geleceklerini düşünsünler, yaşananları düşünsünler. Diğer çevre ülkeleri bir gözlemlesinler. Hangi ülkeler nerelere gitti, hangi sonuçlarla şu anda boğuşuyorlar iyi görsünler. Ellerini vicdanlarına koysunlar, oylarını doğru kullansınlar. Tek dileğim bu. Çünkü yüz yılın seçimi ve ikinci yüzyıla giriyoruz. Belki tarihimizin en kritik seçimi. Belki bir seçim yapmayacaklar, bir ülkenin kaderini tayin edecekler. Herkesin bu sorumlulukla oy kullanmasını rica ediyorum. İnşallah doğru oyu kullanırlar, doğru karar verirler.”