Erol Kesici... sulak alanlar konusunda, Türkiye’nin ve bölgemizin en önde gelen uzman, otorite isimlerinden biri... Erol Hoca, bir bilim insanı olarak, çevre kaygılarını sıkça dile getiren, makaleleriyle, uyarılarıyla, medyada haberlere konu olan bir isim. Erol Kesici, gazetemizde de kaleme aldığı makalelerle, başta; Burdur Gölü ve Salda Gölleri olmak üzere bölgemizdeki göller hakkında farkındalık, kamuoyu oluşturuyor, oluşturmaya da devam ediyor. Erol Hoca; 2023 yılının ilk günlerine damgasını vuran “kuraklık”, yağışların azlığı, susuzluk hakkında da görüşleriyle, tespitleri ve önerileriyle kamuoyunu uyarıyor, bilinçlendiriyor... İşte; Erol Kesici’nin Yeni Gün okurları için yazdığı ‘kuraklık’ yazısı...

ÜLKEMİZİN ÖNCELİĞİ- ÇÖZÜM BEKLEYEN EN ACİL SORUNU “SU ve KURAKLIK KRİZİDİR”! 

YAĞMURU BEKLEMEKLE KURAKLIK "ÇÖZÜMLENEMEZ”

Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsünün su sorunuyla ilgili hazırlamış olduğu raporda 2010 yılında Türkiye 153 ülke içinde 41.sırada yer alırken, 2040 yılında su stresini “çok yüksek” olduğu 27. Ülke olacağını belirtmektedir. Geçtiğimiz yıl ve içerisinde bulunduğumuz  ocak ayında yağışsız geçen ve artan kuraklık bizlerin  2040 yılana ulaşmadan su konusunda çok ciddi sorunlar yaşayacağımızı ve de su stresi çeken ülkelerin arasında giderek ön sıralara ulaştığımızı öngörmektedir.

Son yılların en kurak sonbaharını ve aralık ayını yaşadık. Bu yıl ocak ayında mevsim normallerinin 10-15 derece üzerindeki sıcaklık ve yağışsız süreç olağan üstü kuraklığa neden olabilmektedir. Ülkemizin suyu, toprağı, havası, gıdası, sağlığı yaşamış olduğu dört mevsime bağımlıdır. Bu durumu yaşayamamak; doğanın değil bizim temel sorunumuz. Kuraklık, çok büyük sorunlara neden olmakta bu durum; yağmuru- karı beklemekle değil bizim yaptıklarımızla derhal yüzleşmemiz gereken sorundur. Kuraklık, yağmur ve kar yoksunluğu nedeniyle sadece bizi olumsuz etkilememekte, göllerin, derelerin,  yeraltı suyunun, göletlerin, barajların sularının tükenmesi, havanın kuruması, toprağın beslenememesi demektir. Kuraklık, sadece insanların su ve gıda kullanımını değil onlar olmazsa olamayacağımız diğer  canlı türlerini, ekosistemi ve doğal su kaynaklarının yok edici şekilde etkiliyor. Suya ulaşma ve suyun sürdürülebilirlik sorunu öncelikli olarak çevresel anlamda sorunlar yaratsa da aslında sosyal ve ekonomik açılarda da yadsınamaz derecede önemli ve öncelikli sorunumuz haline geldi. Peki, su sorunları nelerdir,  hangi konular göz ardı edildi ve su kıtlığına neden olan faktörler hangileri?

SORUNUN ÇÖZÜMÜNDE HATALARDAN DERS ALMAK ÖNEMLİDİR;

Ülkemizde yaşanan kuraklığın temel nedeni, “iklim krizi” –“doğal afet” demek, çok yanlış bilgi ve sorunu bir “başkasına- çıkmaza” havale etmektir. Bu da akıl ve bilim dışılıktır. Suyunuz ( göllerinizin nehirlerinizin yıllık su bilançosu korunmuşsa) varsa,  hidrolojik kuraklığınız olmaz ve  “domino etkisi” yaşanmaz Şöyle ki;  hidrolojik kuraklık yaşanırsa, meteorolojik kuraklık yaşanır. Meteorolojik kuraklık tarımsal kuraklığa neden olur. Tarımsal kuraklık açlığın, kıtlığın, hastalık – salgın ve göçlerin arttığı sosyal “kuraklığa” neden olur. “Dünya nüfusunun en az dörtte birinin aşırı derecede susuzluk çektiği, birçok ülkede çeşme suyunun dahi verilemeyecek derecede kuraklık yaşandığı açıklandı. Türkiye topraklarının yarısında aşırı yüksek ya da yüksek derecede su sıkıntısı çekildiği belirtiliyor. Su sorununun,  ve bir çok ülkede –ülkemizde yaşanan bir numaralı kriz olduğunu unutmamak gerekir. Sorunun çözümü, yağmuru  bekleyip sorunu giderme düşüncesi yerine iklimlendirme ve koruma konusunda bilimsel çalışmalara sağlanabilir.  

SUYUN ÖNEMİNİ BİLEREK, KORUMAK GEREKİR…

Ülkemizde o kadar çok su ve kaynağı vardı ve önemsizdi! Ona gereken önem, değer verilmezdi! Suları akıtıp gittik ve hep baktık! Şimdi göller bir bir yok oldu, kirlendi, su  “sudan ucuz değil”! Suya;   o kadar çok ihtiyaç var ki, göller kuruyunca hele kuyularda su kalmayınca, anladık ve gördük ki, tarım için, içmek ve kullanmak için ona olan ihtiyaç artınca, önce suyun sudan çok pahalı olduğunda suyun ne kadar değerli olduğu, akılca yönetilmesi gerektiği anlaşıldı/mı?   “İnsan” sahip olduğu her şeyin değerini varlığında bilmelidir. Kaybedilen şey bir daha geri gelmez. “Geri gelebilecek durumda olsa bile artık bunun için büyük emek vermek gerekmektedir. Hayatta hiçbir şey değersiz ve önemsiz değildir. Bu nedenle küçük büyük her şeyin kıymeti varlığında bilinmeli ve bu şeyler kaybedildiğinde pişman olunmamalı ve ders alınmalıdır da! Hala su üzerinden, ticaret ve siyaset yapılmakta! İçecek su bulamayınca ne işe yarar siyaset ve ticaret! Unutmayalım, yaşadıklarımızla, suyun bolluğu halinde değeri tam anlaşılamaz iken yokluğu halinde ölümle eş hale gelmiştir. Su sudan ucuz olmadığı gibi, değeri yaşamla ölçülmektedir. Su için yaşam mücadelesinde kalmamalıdır insanlar.

İNSANIN DOĞAYALA RAKİPLİK İLİŞKİSİYLE DEĞİL; PARÇA İLİŞKİSİYLE HAREKET ETMEK ZORUNDADIR…

Doğada çeşitlilik var ve insanlar da bu çeşitliliğin ve doğanın bir parçası. İnsan doğanın rakibi değil, bir parçası olduğunu unutmamalıdır.  Yeryüzünde yaşam çeşitliliği olan çok özgün ekosistemler var; göller, denizler, meralar, ormanlar, deltalar gibi.  İnsanın doğaya her istediğini yapabilecek bir efendisi gibi davranması büyük bir yanılgı oluşturmaktadır. Bilinmelidir ki doğa değil, insan ürünü olduğu doğaya ve kaynaklarına bağımlıdır. Doğanın merkezinde insan değil doğanın kendi ilişkileri vardır. “Afet” denilen şeyler, doğanın aklını ve işleyişini keşfedip kavrayamamakla kaynaklı, insanın neden olduğu hatalardır. Sorun doğanın işleyişinde değil, o işleyişin hem engeli hem de bozucusu durumundaki işleyen akıldadır denilebilir.

SU HİÇ BİTMEYECEK ve KİRLENMEYECEK KAYNAK DEĞİLDİR! KİRLİLİK!

Suyunuz, neminiz, ikliminizde “azalır”. Bu nedenle iklim değişikliğine bağlı olarak artan sıcaklıklar, kuraklıkları da beraberinde getiriyor, aşırı su kullanımı su kaynaklarımızı tehlikeye sokmaktadır. Susuzluk;  kurak olan yerlerin daha kurak olmasına, su sorunu yaşanmayan yerlerinde kurumasına neden olmaktadır. Bunun nedeni  “küresel ısınma ya da iklim krizi “ demek de çok yanlıştır. Neden ve sonuç ilişkileri bize, nemin olmadığında yağışınca olmayacağını yaşayarak öğretmemelidir.

“TEMİZ SUYA ERİŞİM ÖLÜM KALIM MESELESİDİR”

YAŞAMIN KENDİSİ OLAN SU İLGİLİ ÖNLEMLERİ ALMAZSAK BİZ DE SUSUZ KALACAĞIZ!

Yıllardır ülkemizdeki su kaynakları aşırı kullanım ve kirlilik nedeniyle adeta kullanılamaz hale dönüştürüldü. Doğal su kaynaklarımızda su seviyesi azaldıkça kirlilik giderek arttı, bu durum hem tarımda üretimi, sağlıkta yaşamı olumsuz etkiledi. Kullanılacak suyun temizliği önemli bir konudur. Sudur, temiz görünüyor, akan sudur deyip içip geçmemek gereklidir. UNICEF yetkilisinin bu uyarısı çok önemli:   “Susuzluk ve kirli su çatışma ve savaştan daha fazla çocuğun ölümüne neden oluyor.”“Beş yaş altındaki çocuklarda; suya bağlı hastalıklardan ölenlerin sayısı çok yüksek. Aynı zaman diliminde kirli suyun neden olduğu hastalıklardan ölen beş yaş altı çocuk sayısı 72 bin. Aynı yaş grubunda savaşta ölenlerin ise 3 bin 400. Bu, kirli su nedeniyle ölüm riskinin 21 kat fazla olduğu anlamına geliyor. İnsanlar bomba ve kurşunlardan kaçabilir. Bir yerlere sığınabilir. Ancak, temiz su bulamazsa bulduğu her suyu içer. Temiz suya erişim ölüm kalım meselesidir. Çatışma ortamlarında su kaynaklarına zarar verilmesi de ölümleri artıran bir unsur.” Bu uyarı önemsenmelidir. Su her yerde, her şey için hayat demektir.

SUYU KORURSAK İKLİMİ DE KORURUZ... SORUN DOĞANIN DEĞİL, BİZİM!

Doğal su kaynaklarımızın hiç tükenmeyecek kaynak gibi görülmesi, ileriye yönelik su yönetimi planlamalarının yapılmaması ve suyun çevresiyle bütün olarak korunmaması. Su ve nemin, nemi tutan bitki dokusunun ve doğal su akış denge ve düzenin korunduğunda iklimimizi de koruruz. Dünyanın geleceği ve kendi geleceğimiz için su kıtlığı konusunda; su kıtlığı sebepleri, su kıtlığı sonuçları ve su kıtlığının etkileri gibi konulara artık çok daha fazla önem vermeli ve farkındalık kazandırılmasının zorunluluğuna hep birlikte katkı sunmanın zamanı gelip de geçmekte! Bu durumu yaşayamamak; doğanın değil bizim temel sorunumuz.

 *SUYU BİLİMSEL KULLANMALI ve YÖNETİLMELİDİR

Ülkemizde de su yönetiminde çok seslilik ve çok yetkililik olması ve uyumsuzluk su tüketiminin artmasına ve korunamamasına neden olmaktadır. Yönetimdeki popülist bakış ve  gerekli bilimsel önlemlerin alınmaması, altyapı yetersizliği, aşırı kullanım, planlamaların ileriye yönelik 25-50-100 yıllık olarak yapılmaması susuzluğu artırmaktadır. Kuraklıkla ilgili su kaynaklarının korunarak kullanılması ve bir merkez tarafından kuraklık sürekli olarak izlenirse, susuz- yağışsız kalmanın etkileri en aza indirilebilir. Mutlaka su bakanlığı kurulmalı, su kanunu çıkarılarak uygulanmalıdır. Ülkemizin yıllık ortalama su miktarının 100-110 milyar ton olduğu belirtilmektedir. Bu suyun neredeyse %75-80 yakın kısmı tarımda, %17 tüketildiği göz önüne alındığında gelecek yılla su kalmamış oluyor. Yeraltı sularımızda kritik seviyenin çok altına düşmüş durumdadır. Evsel su kullanımları elbette çok önemli,  hedef daha çok tarımda kullandığımız suyu modern tarım  teknolojileriyle %40 seviyesine düşürmemiz olmalıdır.  İklimimize göre bitki üretim deseni ve teknikleri uygulanmalıdır. Unutmayalım ki biz yarı kurak bir iklim özelliğine sahibiz ve bu tür iklimde sulak tarımın- tropikal ürünlerin yetiştiriciliğinden vaz geçmemiz gerekir. Kuru tarıma ağırlık vermeliyiz. Yenilenebilir enerji kaynakların çok daha fazla oranda yapılaşması ve teşviki sağlanmalıdır.  Su, enerji, gıda kısacası iğneden-ipliğe her kullanımda tasarrufun yapılarak savurganlığın son verilmesi konusunda her alanda- kurumda; eğitim- bilgilendirme ve farkındalık yaratılması gerekmektedir. Suyun, iklimin, çevrenin, yaşamın korunması için hazırlanan eylem planları da bir an önce “eyleme” geçmelidir. Gelişen  bilim ve teknoloji modern su yönetimi ilkesiyle, daha az su kullanarak, kayıplara engel olunarak göllerin su bütçelerini korumak mümkündür.  Yüzey yağış sularından, derelerden ve nehirlerden göllere akan suyu kesmeyerek, göl ve akarsu su kullanımını hidrolojik değerlere göre kontrol ederek ve göl kıyı alanlarının yasalar doğrultusunda mutlak koşulla korunarak -kıyı tesis yapılanmalarını doğru planlayarak göllerimizi koruyabiliriz. Ekonomi ve ekoloji uyum içinde yürütülmelidir. Ekonominin daha çok öne çıkması  sağlıktan ve uzun yıllar sürdürülebilir şekilde  kazanç elde edilecek  ekonomik kaynaklarımızdan  kısa süreli ekonomik kazanç elde edilmesine  kısacası iklimin, bitki örtüsünün olumsuz şekilde etkilenerek yaşam alanlarının ekolojik dengesinin bozulmasına neden olunmamalıdır."