1950’li yıllarda Burdur ve Bucak halkının en büyük derdi susuzluktu. Kentin içme suyu ihtiyacı, dönemin Burdur Valisi Feyyaz Bosut’un Ankara temasları sayesinde çözüme kavuşmuştu. Devletin farklı kurumları aracılığıyla kent merkezine ve Bucak kasabasına su getirilmesi için keşif bedelleri belirlenmiş, bütçeler tahsis edilmişti. Bu süreçte hem Bayındırlık hem de İçişleri Bakanlıklarının devreye girmesiyle köylerden, derelerden ve uzak kaynaklardan su taşınmaya başlanmıştı.
O yıllarda gazetelerde yer alan haberlere göre, Burdur’un içme suyu Çineli pınarlarından 17 kilometrelik mesafeden isale hattı ile şehre taşınacaktı. Bu kapsamda yaklaşık 261 bin liralık bir ödenek sağlanmış, hatta Bucak kasabasına da benzer biçimde Arvallı Çayı’ndan getirilecek su için belediyelere kaynak aktarımı yapılmıştı. Bu girişimler, susuzlukla mücadele eden bölge halkı için adeta can suyu olmuştu.
Aynı dönemde Bucak’ta başlayan imar hareketi de susuzluk sorunuyla doğrudan ilişkilendirilmişti. Yeni kaymakamın atanmasıyla birlikte Bucak’ta altyapı ve su temini için çalışmalar başlatılmış, gece gündüz demeden su arkları açılmış, elektrik üretimi için daha önce atıl kalan santraller işletilmeye başlanmıştı.
Ancak her dönemde su meselesi yalnızca teknik bir sorun değil, aynı zamanda sosyal bir mücadele alanıydı. Burdur’un köyleri dahi kendi kaynaklarını koruma konusunda duyarlıydı. Geçmişten bugüne kadar gelen bu duyarlılık, Burdur’un suya verdiği değeri açıkça ortaya koymaktadır.
Peki ya bugün?
Günümüzde Burdur’un içme suyu altyapısı büyük oranda modernize edilmiş durumda. Göller Bölgesi’nde yer almasına rağmen iklim değişikliği nedeniyle kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kalan kentte, DSİ ve Burdur Belediyesi iş birliğiyle yeni içme suyu hatları, arıtma tesisleri ve su kaynaklarını koruma projeleri yürütülmektedir. Ancak özellikle Burdur Gölü’nün çekilmesiyle birlikte, suyun artık sadece bir yaşam kaynağı değil, stratejik bir değere dönüştüğü sıkça vurgulanıyor.