Burdur'da çiftçiler son yıllarda artan kuraklık nedeniyle önümüzdeki hasat sezonundan endişeli.

Burdur Merkez Yassıgüme Köyü'nde geçen yıl 1700 dekar alanda yapılan şeker pancarı ekimi bu yıl susuzluk nedeniyle 250 dekar alanda yapıldı. Yassıgüme Köyü çiftçilerinden Murat İleri (40) "geçen sene köyümüzde 1700 dekar pancar ekildi. Bu yıl susuzluktan dolayı 250 dekar ekildi. Ben geçen sene 75 dekar pancar ekmiştim. Bu yıl susuzluktan dolayı ekmedim. Karaçal Barajında su bitince tereddüt ettim onun için ekmedim. 6 yıldır pancar ekimi yapıyorum. İlk defa bu yıl kuraklıktan dolayı ekim yapamadım" diye konuştu. Kerim Bakır (29) ise "bu yıl suyumuz yok. geçen yıl zaten yetmemişti. Bilinçsiz kullanmak demeyelim 2-3 yıldır bilinçli kullanıyoruz ama burada biraz da suç baraj yetkililerinin. İlk defa baraj yapmıyorlar. Bizim buradaki baraj da ilk değil. Zamanında su saatleri konulmuş olsaydı bizim suyumuz yeterdi, artardı. Suyumuz yok. Mısır ekiyorduk, pancar ekiyorduk. Bu sene yağmur olmazsa yoncalarımız birinci biçimden sonra olmayabilir. İneklerin yiyecekleri de yok. Kara kara düşünüyoruz ne yiyecekler diye. Zor durumdayız" dedi. Remzi Macit (40) isimli çiftçide; "6 yıldır pancar, mısır, yonca ekimi yapıyorduk. Bu yıl yağış az olduğundan, barajımızda su yok. Geçen sene 1700 dekar pancar ekilen köyümüzde bu yıl 200-250 dekar pancar ekimi var. Yağış olmazsa halimiz kötü. Ben geçen sene 55 dönüm pancar ektim. Bu yıl 25 dönüm ektim. Su olmayınca pancar yetişmez" ifadelerini kullandı. Hüseyin Bedir (45) isimli çiftçi ise "geçen yıl 30 dekar pancarım vardı. Bu yıl kuraklıktan dolayı hiç ekmedim. Maalesef girdi maaliyetlerimizde çok yüksek. Devletimizin buna biz çözüm bulması gerekli. Bu yıl ki gibi bir durumu hiç yaşamadık" diye konuştu.

"Su krizinin bilincinde olmalıyız"

'Dünyanın birçok bölgesinde, ülkemizde ve Burdur özelinde bir su krizi var' diyen Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. İskender Gülle ; "Dünyanın bir çok bölgesinde, ülkemizde ve Burdur özelinde bir su krizi var. Biz bu krizin eşiğinde değil bizzat içerisindeyiz. Bunun bilincinde olmamız gerekiyor. Eskiden kuraklık var, kuraklık sonucunda kıtlık var derdik. Günümüzde yaşanan ise bundan biraz farklı. Zira kuraklık meteorolojik yağışın olmaması olayı, kıtlık ise varolan suyun yetersiz kalması durumudur. Bu ikisini birbirinden ayırmak gerekiyor. Doğanın bir su arzı var. İnsanlarında bir su talebi var. Bu arzın talebi karşılamadığı durumlarda kıtlık dediğimiz durum meydana geliyor" dedi. Bölge özelinde son üç yıldır bir meteorolojik kuraklık yaşandığını dile getiren Gülle şunları söyledi; "bu meteorolojik kuraklığın sonucu olarak şu anda hidrolojik kuraklık yaşıyoruz. Yani göllerin seviyesinde azalma, akarsularda kuruma veya azalmayı gözlemliyoruz. Bunun neticesinde ise kuraklıkta üçüncü evre olan tarımsal kuraklık ve dördüncü evre olan sosyolojik ve ekonomik kuraklığa geçeceğiz. Sorun nereden kaynaklanıyor? Bir atasözümüz var. Çok severim. Ayağını yorganına göre uzat. Doğanın su arzı değişmiyor ama bizim talebimiz sürekli artıyor. Hatta daha da dramatik olanı son yıllarda su arzında bir azalma var. Oysa bizim taleplerimizde daha da bir artış var. İşte bu olumsuz durum bütün gerçekliği ile karşımızda durmakta."

"Su kaynakları azalıyor, suya olan ihtiyaç artıyor"

 Su kaynaklarının azaldığını buna karşın suya olan ihtiyacın arttığını anlatan Gülle, "Böylece su kaynaklarından daha çok su çekmek zorunda kalıyoruz. Peki bu durumu ne kadar sürdürebiliriz bu şimdilik bizim için önümüzde duran en büyük problem. Susuzluğun çözümündeki en önemli yaklaşım açısı havza bazlı yönetimdir. Eğer su kaynaklarımızı havza bazlı yönetmez isek, havza bazlı planlamaz isek tarımsal faaliyetlerimizi, evsel, endüstriyel su ihtiyaçlarımızı havza bazlı düzenlemez isek susuzluğu yaşamamız kaçınılmaz olacaktır." diye konuştu.