Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi ornitolog (kuş bilim uzmanı) Prof. Dr. Tamer Albayrak, "Biyolojik çeşitliliğimizi ve kendi sağlığımızı koruyabilmek için gölün çekilmesinin muhakkak önüne geçmemiz gerekiyor. Buradaki barajlardan suların verilmesi ve stabil halde suyun korunması gerekmekte. Aynı zamanda da Gölün Kuzey (Havaalanı) tarafındaki bölgelerde tozların kalkmasını engellemek için o bölgenin doğal bitki örtüsü ile bitkilendirilme çalışılması yapılmalı, bu hiç kolay bir iş değil ama bitkilendirilerek tozların havaya kalkmasının önüne geçilmesi gerekiyor ama bunun altını özellikle çizmek istiyorum herhangi bir bitki ile bitkilendirilmemesi gölün çevresindeki doğal bitkilerle bitkilendirilmesi ve tozların burdan kalkmasının önüne geçilmesinin gerektiği kanaatindeyim" dedi.

"Genel çerçevede dünyamıza baktığımız zaman topoğrafyanın yapısı kıta plakalarının hareketi sonucunda sürekli bir değişim halinde olduğunu görüyoruz. Anadolu'da çok eski zamanlarda tamamen tetris denizinin altındaydı ve daha sonra tektonik plakaların hareketi ile beraber Anadolu ortaya çıkmaya başladı" diyen Albayrak "Daha sonra tüm Göller Bölgesini kapsayan çok ciddi bir iç gölümüz oldu. Daha sonra bunlar birbirinden koparak şu anki, günümüzde Göller Bölgesi dediğimiz farklı farklı gölleri barındıran alanları oluşturdu. Tek gölün etkisini günümüzde ki göllerde yaşayan yakın akraba balık türlerinde görebiliyoruz. Göller bölgesinin en önemlilerinden bir tanesi de Burdur Gölüdür. Burdur Gölü son dönemde hızlı bir şekilde çekilme eğilimi göstermekte" diye konuştu.

Genel Meteorolojik verilere bakıldığında Türkiye genelinde çok ciddi bir oranda su kıtlığı olmadığını aktaran Albayrak şunları söyledi; "Yani yağış rejiminde herhangi ciddi bir azalma olmamasına rağmen burada (Burdur Gölü) sürekli azalma görmekteyiz. Bunun çeşitli sebepleri var. Doğal sebeplerinin yanında insan faktörlü olarak antropolojik etkiler de söz konusu. Bunların en başında Burdur Gölü'nün etrafında yapılan barajlar olduğunu görmekteyiz. Burdur Gölü'nün hemen her tarafında farklı büyüklüklerde barajlar yapılmakta. Son yıllarda bunlara yenileri de eklenmekte. Bu barajlar Burdur Gölü'ne gelmesi gereken su kütlelerini tuttuğundan dolayı Burdur Gölü'nde su azalmasına neden olmakta. Bu Burdur Gölü'nün çekilmesinin önemli sebeplerinden bir tanesi. Bunun haricinde sulama amaçlı olarak etrafta kullanılan kuyular çok fazla miktarda var. Binlerce kuyu var. Bunların bir çoğu izinli olmakla beraber, yasal olmayan, izinsiz olarak önüne gelen etrafta kuyular açmakta ve dip suyunun çekilmesi ile beraber de Burdur Gölünün suyu sürekli azalıyor. Devlet Su İşleri verilerine göre 1984’te gölün kapladığı alan 225 km2 iken 2000 yılında 175 km2 ye ve 2019 yılında ise maalesef 138 km2 ye düşmüştür. 1984 yılından günümüze 87 km2 ve 2000 yılından günümüze 37 km2 lik bir göl alanı maalesef artık yoktur." 

Albayrak; "Göl dediğimiz zaman sadece suyu barındıran Göl aynası aklımıza gelmemeli. Göl dediğimiz zaman toprağın altındaki su kanalları ile birbirine bağlanan çok büyük bir alanı ifade eder. Bunun en tipik örneklerinden bir tanesi Antalya Elmalı'daki Avlan Gölü'dür. Tarım amaçlı kullanılması planlanmış, ortasından yol geçirilmiş ve yıllarca drenaj kanalı yapılarak o göl kurutulmuş. Su aynasını kuruttuktan sonra civar köylerdeki içme su kuyularının da azaldığı, su da sıkıntılar olduğu tesbit edilmiş hatta Elmalı Bölgesi'ndeki Torosların yüksek kesimlerindeki Sedir Ormanlarında kurumalar meydana gelmeye başlamıştır. Yani bir Göl sadece Göl aynası demek değildir ve sadece o bölgedeki su kütlesini barındırmaz aynı zamanda altındaki büyük bir sistemle de çok büyük bir alana destek olmaktadır. Keza Burdur Gölü'de bu şekildedir. O yüzden de Burdur Gölü'nün çekilmesi zaman içerisinde çok ciddi problemlere yol açacaktır. Burdur Gölümüz acı bir göldür, bundan dolayı kış dönemlerinde donmamaktadır. Kışın çok ciddi anlamda soğuk olduğu dönemlerde Göller Bölgesi'nde diğer göller tatlı su gölü olduğu için donmaktalar ve donduğu zaman o bölgelerde bulunan su kuşları donmayan bu göle gelmektedirler ve özellikle çok soğuk geçen kış dönemlerinde Burdur Gölü bu tarzdaki su kuşlarına önemli bir sığınak görevi görmektedir. Son dönemlerde çok ciddi kış yaşanmadığı için su kuşlarında ciddi bir artış söz konusu değildir. Ancak bu mevsimsel, iklimsel döngüler sürekli devam eden olgulardır ve meteorolojik haberlerde yakın dönemde çok soğuk kış yaşayacağımız söyleniyor. Böyle olduğu takdirde kış aylarını Burdur Gölü'nde kışı geçiren su kuşlarının sayısı artma eğilimi gösterecektir ancak Gölün suyunun çekilmesinden dolayı da bu kuşlar ciddi oranda problem yaşayacaktır. Bunun en büyük sebeplerinden birisi çekilmeyle beraber gölün kimyasal yapısında değişiklikler meydana gelmesidir. Bu değişiklikler gölde yaşayan flora ve faunayı olumsuz yönde etkilemektedir buna bağlı olarak gölde gördüğümüz su kuşları da bundan sayısal olarak zarar görecektir."

Düzenli olarak bakanlık tarafından Kış Ortası Su Kuşu sayımı yapıldığını aktaran Albayrak "su kuşlarının sayısına baktığımız zaman ciddi oranda bir azalma olduğunu söyleyebiliriz. Bu azalmanın bir gölün kimyasal yapısının değişiminin etkisi olabilir, ikincisi de çok ciddi kış dönemi yaşamamamızdan kaynaklanmaktadır. Gölün çekilmesinin gölde yaşayan diğer canlılara da olumsuz yönde etkisi söz konusudur. Ancak bunun yanında bir de insana etkilerini gündeme getirmemiz gerekiyor. Özellikle Halk Plajı Bölgesi derin bir çanağa sahiptir ama Burdur Gölü'nün Kuzey tarafındaki Havaalanı Bölgesindeki kısım ise son derece sığ bir alana sahiptir. Oradaki çekilme çok ciddi bir orandadır ve çok büyük alanlar artık su barındırmamakta. Bu neye yol açmakta. O bölgedeki göl yatağının killi yapısı çok ince partiküller barındırmakta  ve rüzgarın şiddetli olduğu dönemlerde çok ciddi oranda bu tozlar, mikropartiküller havaya uçmakta ve Burdur şehir merkezine kadar bunlar gelmekte ve bunlarda havada asılı maddeler tarzında olduklarından dolayı bizler gözümüzle görmesek te nefesimizle ciğerlerimize bunları alıyoruz. Bu da gelecekte kronik olarak çok ciddi oranda insan sağlığını etkileyecek bir potansiyele sahiptir. Nitekim çok ciddi rüzgarların olduğu dönemde bu tozları çok büyük oranlarda görebilmekteyiz. Bunlar maalesef hepimizin ciğerlerine kadar gelmekte. Şimdi tabi böyle bir çalışma yok ama son dönemdeki Covid-19 semptomlarından en önemlisi ciğerlere nüfuz etmesi. Bu tarzdaki hastaların aldığı bu mikropartiküller nedeniyle çok daha olumsuz yönde olacağını bu konuda şu ana kadar herhangi bir çalışma olmamasına rağmen bir biyolog olarak söyleyebilirim. Biyolojik çeşitliliğimizi ve kendi sağlığımızı koruyabilmek için gölün çekilmesinin muhakkak önüne geçmemiz gerekiyor. Buradaki barajlardan suların verilmesi ve stabil halde suyun korunması gerekmekte. Aynı zamanda da Gölün Kuzey (Havaalanı) tarafındaki bölgelerde tozların kalkmasını engellemek için o bölgenin doğal bitki örtüsü ile bitkilendirilme çalışılması yapılmalı, bu hiç kolay bir iş değil ama bitkilendirilerek tozların havaya kalkmasının önüne geçilmesi gerekiyor ama bunun altını özellikle çizmek istiyorum herhangi bir bitki ile bitkilendirilmemesi gölün çevresindeki doğal bitkilerle bitkilendirilmesi ve tozların burdan kalkmasının önüne geçilmesinin gerektiği kanaatindeyim" ifadelerini kullandı.