Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Gülle, Burdur Gölü’nün S.O.S mesajı verdiğini söyledi.

Son yıllarda suyu hızla çekilen ve kuruma tehlikesi yaşayan Burdur Gölü’nde son günlerde yaşanan alg patlaması nedeniyle göl suyunun rengi bölge bölge sarımsı-yeşilimtraktan maviye çalan renge dönüştü. Göl kenarında gazetemize açıklamalarda bulunan Gülle; “Nodularia (Siyanobakteri veya mavi-yeşil alg) patlaması aslında bize Burdur Gölü’nün S.O.S. verdiğini gösteriyor. Göl yaralı ve yardıma ihtiyacı var. Bu yaralı hali daha uzun devam ederse tedavisi, yani eski haline gelmesi daha zor olacaktır. Alg patlaması göllerde kötüye gidişin önemli bir işaretidir” diye konuştu.

Siyanobakterilerin gölde her dönemde olduğunu belirten İskender Gülle şöyle konuştu; “Peki neden bu dönemde ortaya çıkıyorlar. Bunun en önemli nedenlerinden birincisi gölün su sıcaklığının artmış olmasıdır, ki en son ölçümlerime göre yüzey suyu sıcaklığı 26 derece civarındadır, ikincisi ise rüzgarların durması nedeniyle son 3-4 gündür gölün çok sakin olması. Dalgaların ve rüzgarların kesilmesi ile bu organizmaların derinliklerdeki karışımı bitiyor, sudan daha hafif olduğu için tamamen hepsi için suyun yüzeyine çıkıyor ve üst kısımda güneş ışığı ile doğrudan temasa geçtikleri zaman çok daha hızlı bir gelişim gösteriyorlar. Onun için yılın en sıcak aylarında ve suyun en durgun aylarında görmemiz daha muhtemel oluyor.”

Burdur Gölü’nde Alg (siyanobakteri) patlamasının her yıl tekrarlandığını belirten Gülle, son yıllarda göldeki fosfor seviyesinin artması, gölün su seviyesinin hızla düşmesi ile kirliliğin daha yoğun hale gelmesi ve özellikle küresel ısınmanın da etkisiyle gölün ortalama su sıcaklığındaki artış gibi nedenlerle bu olayın daha sık ve yoğun ortaya çıktığını kaydetti.

Gülle şunları söyledi; “buradaki aşırı gelişmeye neden olan organizma bir çeşit fotosentetik bakteri olan Nodularia spumigena adında bir tür olup, bu tür aslında hemen hemen Dünya’daki bütün az tuzlu veya daha bilimsel bir tabirle acı su olarak nitelendirdiğimiz göllerde hatta bazen denizlerde bile söz konusu olabilmektedir. Örneğin ülkemizde Bafa Gölü’nde birkaç yıl önce çok yoğun bir gelişim göstermişti. Yine Burdur Gölü’nde de 2000’li yılların başından bu tarafa bu organizmanın gelişimini yani siyanobakteri gelişimini izliyoruz. Fakat özellikle son üç yılda yoğun gelişim, yani patlama olayları çok daha sık ve yoğun oluşmaya başladı. Bunda da az önce belirttiğim gibi gölün su sıcaklığındaki artışına, su seviyesinin düşmesiyle birlikte fosfor konsantrasyonundaki artışın da çok önemli bir rolü var. Fakat bu organizma tuzluluğa duyarlı bir organizma olduğu için önümüzdeki 10-20 yıl sonra hiçbir gelişim göstermeyebilir. Çünkü göldeki tuzluluk miktarı hızlı bir artış eğilimi göstermektedir. Halen yaklaşık 24 g/l olan tuz konsantrasyonu daha da artarak 30 g/l seviyelerine ulaştığında, yani gölün tuzluluk seviyesi deniz suyuna yaklaştığı zaman, bu organizma (Nodularia) da muhtemelen üreme potansiyelini kaybedecektir diye düşünüyorum.”

Göldeki plankton patlamasından kaynaklanan renk değişiminin ortaya çıkmasının gölde bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterdiğini ifade eden Gülle; “bu durumu hem yoğun kirliliğin hem de su seviyesinin azalmasının daha görünür hale gelen yan etkileri olarak nitelendirebiliriz. Bu durum bize gölle ilgili yaklaşımlarımızı yeniden gözden geçirmemiz ve alınabilecek tedbirleri hızla almamız gerektiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Gülle; “bu organizmalar çok farklı davranışlar gösterebiliyorlar. Mesela bazı ortamlarda veya bazı dönemlerde bir tür biyotoksin olan, nodülarin isimli bir toksin yayıyorlar. Bu toksin hepatotoksik özellik gösteriyor, yani yüksek konsantrasyon değerlerinde canlıların karaciğeri üzerine etki ediyor. Fakat Burdur Gölü’nde herhangi bir suya girme, gölden su sağlama gibi durumlar olmadığı için böyle bir tehlike yok. Sadece alglerin çok yoğun gelişimlerinden sonra, kitle halinde ölmeleri neticesinde, sudaki oksijen seviyesi hızla düşüyor ve kokuşma olarak nitelendirdiğimiz sudaki çözünmüş oksijenin sıfıra yakın durumları söz konusu oluyor. Tabi bu durum göldeki endemik dişli Sazancık balıkları açısından potansiyel bir tehlike oluşturabiliyor. Zira, bazı göllerde siyanobakteri patlaması ardından toplu balık ölümleri sıklıkla görülmektedir. Burdur Gölü’nde şu anda rüzgâr siyanobakteri katmanlarını biraz dağıtmış durumda, fakat patlamanın daha şiddetli olması ve kokuşmanın daha etkili olması sonucunda gölde bir oksijensizlik seviyesi yaşanabilir, balıklar bundan olumsuz etkilenebilir, dahası kıyıdaki insanlar yoğun bir koku problemi ile de karşılaşabilirler. Bu bir hafta 10 günlük geçici bir durum ama sonbahar aylarında yeni bir patlama dalgasıyla karşılaşabileceğiz.  Bu patlamaların su kuşları açısından bir zararı olup olmayacağı ise toksin seviyesine bağlı. Toksin miktarını ölçmediğimiz için bunu bilemiyoruz. Ancak halen sucul canlılarda bir ölüm olayı gözlemlemedik. O nedenle bir zararı olup olmadığını söyleyemeyiz. Eğer toplu kuş ve balık ölümleri varsa o zaman bir etkisinin olduğu aşikardır” ifadelerini kullandı.