‘İnsan odaklı’ yayıncılığa, insan hikâyeleri üzerine ağırlık vermeye devam ediyoruz. Bir ‘3 Aralık Engelliler Günü’nde de yine engelli bir aile portresini sizlerle paylaşarak, engelli ailelerinin ne gibi sıkıntılar, zorluklar yaşadığını anlamanızı, herkesin empati yapmasını istiyoruz...

Mental Retardasyon’ hafif zihinsel engelli Ahmet Başpınar’ın annesi Reyhan Başpınar ile babası Kamil Başpınar’da, bir engelli ailesinin beklentilerini, yaşadıkları süreci, muhabirimiz Muhammet Fatih Başcı’ya anlattılar.

“Hastalığıyla alakalı yapılabilecek bir şey yoktu”

Anne Reyhan Başpınar:

“44 yaşındayım, ev hanımıyım. Oğlumla ilgileniyorum, ayrıca bir tane de kızım var. Oğlum Ahmet 2000 yılında doğdu. Doğduğunda biz bir şey fark edemedik aslında. 2.5 yaşındayken havale nöbetleri geçirmeye başladı. Epilepsi nöbetleri geçirmeye başladı. 3 yaşına geldiğinde
diğer yaşıtlarına baktığımda oğlumun farklı olduğunu fark ettim. Oğlum yaşıtlarının yapabildiklerini yapamıyordu. Konuşması, yürümesi geç oldu. Durumdan şüphelenince biz doktora gittik. Doktor ‘Mental Retardasyon’ olduğunu hafif zihinsel engelli olduğunu söyledi. Daha sonra 2002 yılında bizim için bir hastane süreci başladı. Sürekli hastaneye gidip gelmeye başladık. Yeri geldiğinde haftada iki kere Akdeniz Üniversitesi’ne gittiğimiz zamanlar oldu. Genetik testlerden tutun, yaptırmadığımız test kalmadı. Bütün testler yapıldı. Genetik hiçbir şeyi yok, ama zihinsel engelli olduğu ortaya çıktı. Bu süreçte epilepsi’den dolayı da ilaç kullanmaya başladık. Onun dışında zaten diğer hastalığıyla alakalı yapılabilecek bir şey yoktu. Biz bunu kabullendik. Zaten bunu kabullenmen gerekiyor. Kabullenmediğin sürece ne sen mutlu oluyorsun ne çevrendekiler mutlu oluyor ne de çocuğun mutlu oluyor. Biz kabullendik, çocuğumuz da yaşamaya alıştı.

“Oğlum için işimden ayrılmak zorunda kaldım”

O zamanlarda özellikle hastane süreci bizi oldukça yoruyordu. Zaten küçük olduğu için çok bir şeyin de farkında değildik. Birde ben o za- manlar çalışıyordum. O yüzden oğluma annem de bakıyordu ve bizim kadar zorlukları annem de yaşadı. Normal çocuklar otur dediğin zaman oturuyordu, ama Ahmet hiç oturmuyordu, çok hareketli bir çocuktu, sürekli evin içinde dolanıyordu. Bu süreçte annem de kendini kısıtlamak zorunda kaldı. Çocuğumuz çok hareketli olduğu için gezmeye gidemiyordu, 14 yaşına kadar annem baktı. 14 yaşından sonra ergenlikle birlikte epilepsi nöbetleri artınca, ben işimden ayrılmak zorunda kaldım. O günden beri de oğlumla beraberiz. Oğlum da epilepsi ile birlikte asabiyeti de çok fazlaydı. 2-3 sene çok asabi olarak geçti, kapılarımız hep kırıktır. Kendimizi kızımla beraber odaya kilitliyorduk. Oğlumun siniri geçinceye, yatışıncaya kadar. Bazen gitmediği zamanlarda oluyordu. Camları kırıyordu, elleri kesiliyordu. Çok zorluklar yaşadık.

“Çocuklarımıza sevgi göstersinler”

Benim engellilere karşı toplumdan beklentim sadece sevgi göstersinler. Biz onlarla aynı bahçenin farklı çiçekleriyiz. Çocuklarımızı sadece sevsinler, farklı gözlerle bakmasınlar. Ben başka bir şey istemiyorum. Bazı gözler gerçekten insanı etkiliyor, rahatsız ediyor. Biz mesela otobüste çok yolculuk ediyoruz ben çok karşılaşmadım, ama arkadaşlarım anlatıyor, ‘bazı insanların engellilere karşı bakışları farklı, çocuğa eksikmiş gibi bakıyorlar’ falan diye anlatıyorlar. Ben Allah’a şükür hiç yaşamadım, bugüne kadar hiç öyle tepki de görmedim. Otobüse bindiğimizde de zaten Ahmet çok konuşkan bir çocuk, ‘merhaba’ diyor onlar da ‘merhaba’ diyorlar ve çocuğumla sohbet ediyorlar. Bugüne kadar bir sıkıntı yaşamadım. İnşallah bundan sonra da yaşamayız.

“Zorlukların büyük kısmını eşim çekti”

Baba Kamil Başpınar:

“Ben sürekli iş’te, dışarıda olduğum için genelde bütün zorlukları eşim çekti. Ama hastalık açısından gece genelde daha çok rahatsızlandı. Gündüz o kadar kriz geçirmiyordu, atakları olmuyordu. Genelde gece atakları çok olduğu için özellikle ergenlik çağında çok zorluk yaşadık. Üst üste krizler gelmeye başladı, hastane safhaları, yoğun bakım yatmalar. Çok şükür en sonunda ergenlikte geçti, kullandığımız ilaçlarda fayda etti. Çok şükür şu anda krizlerimiz durdu.

“Çocuklarımıza acıyarak değil, birey olarak baksınlar”

Acıma değil de normal bir bireymiş gibi davranmaları daha güzel oluyor. Yani cidden bazı insanlar acır gözle bakıyorlar. ‘yazık, şuna bak’ böyle değil de onlara da bir birey olarak bak- sınlar. Tek farkımız ya birimizin bir kromozomu fazla, birisinin bir özelliği eksik, birinin kolu yok, ya da birinin bacağı yok, yani, sonuçta hepimiz birer bireyiz. Bu şekilde baksak hiçbir sıkıntı olmayacak.

“Çocuklarımız için kurslar, aktivite alanları oluşturulmalı”

Engelli çocuklarımız için güzel ortamlar ayarlansın, bizim çocuklarımızın aktivite yapabilecekleri alanlar çok kısıtlı. Onlar için aktivite alanları açılsın, kurslar açılsın. Bir tane kurs var Burdur’da o da yeterli değil. Her birey için, mesela benim oğlum müziği çok seviyor. Saz çalmayı çok seviyor. Ama bizim çocuklarımıza uygun bir kurs yok. Maalesef bu yüzden gönderemiyoruz. Yaz aktiviteleri yok mesela. Başka şehirlerde duyuyoruz, engelliler için kurslar, aktivite alanları varmış. Hatta servisleri bile varmış. Ama burada yok. Ne bileyim bir piknik olabilir, yüzme olabilir, spor olabilir. Bir şeyler olsun istiyoruz. Burdur’da da böyle şeyler yapılabilir. Bir ara bir şeyler yapmaya çalışıldı, yüzme kursu açıldı. Bana diyorlar ki ‘öğrenciyi kendin getir’ ben çalışıyorum, eşimin götürüp getirme şansı yok, bu çocuk nasıl kursa gidecek. Adı üstünde çocuğumuz özel bir çocuk. Götürüp getiremediğimiz içinde otomatikman gönderemiyoruz. Benim gibi çok aile, oğlum gibi de çok öğrenci bu durumda. Gitmek isteyip de gidemeyen. Ben çocuğumu yüzmeye göndermek istiyoum, ama gönderemiyorum.”

“Polis olmak istiyorum”

Ahmet Başpınar;

“Hayalim polis olmak.” Ahmet, en büyük hayalinin polis olmak olduğunu söylüyor.

MUHAMMET FATİH BAŞCI