Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz, 24 Temmuz Basın Bayramı dolayısıyla Burdur’da görev yapan basın mensuplarıyla bir araya geldiği programda gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Başkan Ercengiz açıklamalarında Lozan Antlaşması’nın önemi, Edirne’deki belediye başkanları toplantı ve konuşulanlar, kısır siyasi çekimeler, Burdur ekonomisine dair değerlendirmeler, Burdur’un turizm vizyonu, öncelikleri neler olmalı, yol ekonomisinden nasıl yararlanılmalı ve Burdur Kent Konseyi’nin geçtiğimiz günlerde gündeme getirdiği ‘hızlı tren’ çalışması hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Burdur Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz’in açıklamalarından pasajlar şöyle;

“Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedidir”

“Bizim İl Belediye Başkanları olarak bir araya geldiğimiz, deneyim paylaştığımız hem de Belediye Başkanlarının kendi illerinde yaptıkları faaliyetleri gördüğümüz 2 günlük toplantılar yapıyoruz. En son Ardahan’da kış aylarında yapmıştık. Biraz sarktı hafta sonu da Edirne’ye gittik. Edirne’ye gitmemizin de şöyle özel bir nedeni oldu; biliyorsunuz Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedidir. Bu tapu senedinin içerisinde Karaağaç bölgesinin de Yunanistan topraklarına dahil edildiği bir süreçten tekrar Misak-ı Milli sınırlarına alındığı, bir mahallenin önemli bir kazanımı olarak, sembolik bir kazanım olarak yerinde gördüğümüz, tam o gün de orada olduğumuz birtakım etkinliklere katıldığımız bir hafta sonunu seçtik. Lozan ile ilgili Sunay Akın’ın yaptığı bir gösteriyi de izleme fırsatımız oldu. Gerçekten bilmiyoruz! Biz sadece isimler, semboller üzerinden birtakım şeyler tartışıyoruz. Oysa ki Lozan Antlaşması 99 yıl önce çok önemli bir imzadır. Arkasından Montrö Antlaşması çok önemli bir imzadır. Türkiye’nin bekası, Misak-ı Milli sınırlarının çizilmesi ve Türkiye’nin tüm emparyel devletler tarafından artık bir Devlet ve Cumhuriyet olarak tanınmasının en önemli göstergesidir. Bu anlamda ben çok tartışmaya açık bir durum olduğunu düşünmüyorum. Zaman zaman bu gündeme geliyor Lozan, Montrö ve öncesinde imzalanmış o kötü anlaşma olan Sevr Antlaşması. Biliyorsunuz Sevr Antlaşmasıyla biz birçok hakkımızı egemen devletlere devretmişken Lozan ile bunların tamamını kazandık.

“Burdur’u farklı bir şehir ve farklı bir cazibe merkezi yapacağımız konuları gündeme getirdik”

Türkiye’nin her bir yeri farklı güzel. Edirne’de belediye başkanımızın da ikinci dönemi. Çok güzel iller yaptığını, belediyecilik faaliyetlerinde hem sosyal belediyeciliğin hem belediyenin olması gerek faaliyetlerini yaptığını gördük. Tabi biz bu arada başka şeyleri de konuşuyoruz. Neyi konuşuyoruz; belediyelerin sadece altyapı, üstyapıdan ibaret olmadığını, halkın mutluluğunu, refahını artırabilecek toplumsal faaliyetleri yönlendirebilecek ve sosyal dokuyu değiştirebilecek, burada sosyal dokuyu değiştirmekten kastım şu; kendi geleneklerine sahip çıkan unutulmuş birçok şeyi de yeniden ayağa kaldırabilen sosyal dokuyu değiştirerek ilgili kendi şehirlerine çekebilen çalışmaların da nasıl olabileceğini tartışıyoruz. Bizim Alaca Dokuma bizden önceki dönemde Sebahattin başkanımızın bir proje ile başlattığı ve bizim büyüttüğümüz, ete, kemiğe büründürdüğümüz, ardından kilimi getirdiğimiz, şimdiki günlerde de halıyı konuştuğumuz, eski değirmeni restore ettirdiğimiz, kent belleği müzesinde hemen hemen imalat aşamasına geldiğimiz fikirde bitirdiğimiz birçok çekimini, hazırlığını, ön etüdünü yaptığımız, kısacası Burdur’un kendi tarihi dokusuyla Burdur’u farklı bir şehir ve farklı bir cazibe merkezi yapacağımız konuları gündeme getirdik. Orada bunları da konuştuk.

“Uyuyan güzel tanımlamasını hakikaten söylemden çıkartıp değiştirmek istiyoruz”

Burdur aslında baktığımızda çok kıymetli bir coğrafyada. Bir çoğumuz bunun farkında değil. Artık biz uyuyan güzel tanımlamasını hakikaten söylemden çıkartıp değiştirmek istiyoruz. Siyasi kısır çekişmelerin, sadece siyasetçilerin kendisine fayda yarattığını, bunun dışında halka hiçbir katma değer yaratmadığını halkımız gayet net gözlemliyor. Biz bu kısır çekişmelerin içinde olmamaya gayret ediyoruz. Ama elbette üzerimize atılı bir iftira, suç ya da hak etmediğimiz bir algı yaratılmaya çalışılıyorsa elbette yanıt hakkımızı da saklıyor, günü geldiğinde kime ne cevap verilmesi gerekiyorsa da korkmadan, çekinmeden Burdur halkı adına cevap veriyoruz.

“Tüm kurum, kuruluşlarla iş birliğine hazırız”

Biz sakinliği, sükûneti uyumak anlamında düşünmeyelim. Sakin ve sükun bir şehir olarak şehrimizi nasıl büyütebiliriz bunun derdine düşelim diye hep düşünüyoruz. Bunun için de geçtiğimiz günlerde Antalya Ticaret Odası Başkanımızın da içinde olduğu bir toplantı da şunu söyledim; biz Antalya’ya gelen turistin en başında yüzde 1’ine talibiz. Yüzde 1’inin en azından günübirlik turizme, Burdur’a getirilmesine yönelik birtakım tur çalışmaları yapılmalı. Yani Burdur’un tarihi ve doğal değerleri yetersiz değil. Bence birçok şehirden birçok ilden hatta en yakınımızdaki illerden bile çok çok daha fazla. Bunun için biz bunları pazarlama da yetersiz olduğumuzu düşünüyorum. Bu anlamda da ilgili tüm kurum, kuruluşlarla her türlü görüş alışverişine, fikir birlikteliğine, tartışmaya ve iş birliğine hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. Çünkü Burdur’un belli bir bütçesi var. Bu bütçe nedir; organize sanayide kazanılan, devlet tarafından maaş ödenen, işveren tarafından maaş ödenen ve emeklinin sigorta, bağ-kur veya emekli sandığı emeklisinin sosyal güvenlik kurumundan aldığı maaş, bir de üreticimizin üretip pazara getirip satabildiği ne varsa bunu büyütmek lazım. Artık bunu başka bir yere çevirmek lazım. Mücadelemiz bu olmalı.

“Burdur’umuzu seviyoruz, herkes Burdur için çalışıyor”

Bir öğrenci şehri olabilmek için mücadelemiz devam ediyor. Ama Türkiye’nin ilinde bir üniversite projesinden sonra üniversite şehri olma hayali artık başka bir yere yöneldi. Çünkü bunları uzun uzun konuşabiliriz belki ama üniversite şehri olmanın kriterlerini artık yayınlıyorlar. Yani sadece ucuz olmak, güvenli olmak değil. Birçok kriter var bunların da sağlanması gerekiyor. Bunu da tüm kurum, kuruluşlarla birlikte sağlamaya hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. Burdur’umuzu seviyoruz. Herkes Burdur için çalışıyor. Herkes de Burdur için çalıştığını iddia ediyor. Ben bu iddiaya katılıyorum. Herkesin iddiasını daha yüksek bir noktaya getirip büyütmesi gerektiğini, bunu da ortaklıklarla, birlikteliklerle yani çekişmelerin sadece kişilere fayda sağladığını ve bunu da kendi taraftarını kontrol etmekten başka hiçbir şeye fayda sağlamadığını gören bir kişi olarak gelin Burdur için kolları bir kez daha sıvayalım.

“Müzecilik bir hafıza kontrolüdür”

Müzeler insanlara tarihi anımsatmak ve neyin nereden başladığını göstermek başladığını göstermek için yapılır. Aslında müzeler çok kıymetlidir. Avrupa’daki birçok kent müzeciliğe çok önem vermiştir. Çünkü müzecilik bir hafıza kontrolüdür. Bizim bu konuda yetersizliklerimiz var. Bakın Cumhuriyet tarihinin ilk yapılarından bir tanesidir etnografya müzesi. Atatürk Etnografya Müzesi’nin kurulması için bunun talimatını, emrini vermiştir, çok çaba sarf etmiştir. Şimdi Burdur’un müzelerinde yetersizliği envanter olarak yok. Göreve geldiğim günden beri de bu tartışılıyor, yeni bir müze binasının yapılması, açık ve kapalı alanıyla birlikte konuşuluyor. Zaman zaman yer konusunda tartışmalar oldu. Şimdi Kışla’nın okulun hemen yanındaki boş alan müze alanı olarak. Biz bir an evvel yapılmasını isteriz. Şunun için isteriz; bir kere Burdur tarih ve doğa pazarlayacaksa, tarihi envanterinin en geniş şekliyle, en iyi haliyle sergilenmesi gerekir ki müşteri gelsin, turist gelsin. Bugün Göbeklitepe’ye yılda 1.5-2 milyon turist görmek için gidiyorsa Burdur müzesi de aslında tam envanteriyle alana çıksa şurada Antalya’nın hemen burnunun dibinde günü birlik turizmle belki günden en az 10 bin turisti ağırlayabilecek kapasite de bir yer olur.

“Spor turizmi hikayesi farklı bir yere gelmeli”

Az önce de söyledim biz artık yolumuzu değiştirelim. Elbette ihtiyacı olan kamu binalarının yapımından öte öncelikli yapılması gereken kamu binalarını tespit edelim. Müze bunlardan birisidir. Çünkü biz dışarıdan kaynak yaratmak istiyorsak buraya gelip bir şey götürecek değil buraya gelip sadece para harcayacak turist potansiyelidir. Yani gelir, görür ve gider. Lavanta ile bir çıkış yakaladık, Salda Gölü’nü ilave ettik ve şimdi sezonluk iş yapıyoruz. Sadece 15-20 günlük bir lavanta turizmi var. Bu yıl gördüğüm kadarıyla Burdur Belediyesi’nin otelinden de biliyorum, bu yıl o ilgi de yoktu. Lavanta da aynı Salda’da aynı. Şimdi sayın Rektör hocam spor turizmi ile ilgili bir çaba sarf ediyor. Gayet de takdir ediyorum. Ülkenin farklı şehirlerinden farklı takımlar geliyor. Bunu büyütmek lazım. Bu spor turizmi hikayesi farklı bir yere gelmeli. Yani adı ne olursa olsun her türlü müzenin yanındayız. Biz Piribaşlar konağını açacağız. Arkadaşlarımız son envanter çalışmalarını tamamladılar. Şimdi sadece alanın düzenlemesiyle ilgili kısa bir çalışmamız kaldı. Kısa bir zaman içerisinde bittiğinde de biz Burdur’un özellikle yakın tarihini hatırlatma adına hem fotoğraflarla hem videolarla, objelerle o alanda sergileyeceğiz ve sizlere de göstermeye çalışacağız.

“Yol ticaretinin bütün yükünü şu an da Burdur sanayisindeki şişçi esnafı yükleniyor”

Burdur’da NATO yolu dediğimiz yer ticari. Şimdi Burdur’da şöyle bir şey var, herkes sadece kazanmayı hedefliyor bu da çok kısa vadeli. Yani diyelim ki ön cephede, birinci sırada ne kadar konut, arazi varsa bunların hepsi istenildiği, birinci dakikadan itibaren ticari faaliyete çevrilebilir bunda bir engel yok. Burada engel şu; müteahhit diyor ki ‘ben buraya kat karşılığı girmem, girersem zarar ederim’ oradaki mülk sahibi diyor ki ‘buraya kat karşılığı gelinirse ben falanca yüzde isterim, bundan aşağı olursa vermem’ oradaki çelişki bu. Bir de şöyle bir şey var; yıllardır biz bunu ezber haline getirdik ama bakın biz Burdur’da El Sanatları Merkezi adı altında kocaman bir yer yaptık. Burdur Belediye yazıyor. O yazı ne anlama geliyor, burası güvenilir bir mekân ben şimdi yola çıktığımız zaman filanca belediyesi sosyal tesis yazdığı zaman daha bir rahat giriyorum. Çünkü devletin kurumunun yanlış yapma ihtimali, kötü malzeme satma ihtimali yok diye düşünüyorum. Şimdi biz yol ekonomisini ölçüp değerlendirme adına orada çok nezih ve kaliteli bir yer yaptık. Günde 14 bin aracın geçtiği bir yol üzerine. Ben bunu zaman zaman değerlendiriyorum, gidiyorum soruyorum, ciro ne oldu, kaç kişi ne aldı ne yedi, ne içti gibi. Şimdi şöyle insanların yol alışkanlıkları var. Yola çıktığı zaman yaklaşık şu kadar kilometrede bir temel ihtiyaçlarını gidermeyle ilgili bir mola verme ihtiyacı duyuyor. Bakın bu yol turizmi Konya yol sapağına kadar geriledi. Bu turizm İzmir yol sapağına kadar ilerledi. Şimdi biz Burdur olarak neyi satıp, neyi pazarlayıp nasıl yapacağımıza karar vermemiz lazım. Şimdi biz orada Burdur şiş yapıyoruz, göveç yapıyoruz, al yazma dokuması satıyoruz, kilim satıyoruz, seramik satıyoruz, yöresel süt ürünlerini satıyoruz., ceviz ezmesini satıyoruz, aklınıza ne gelirse satıyoruz. Ama çoğunu da satamıyoruz. Vatandaş hedef belirlemiş Ankara’dan yola çıktım Afyon’da dururum, karnımı doyururum, Antalya’ya bir an evvel gider otelime yerleşirim. Antalya’dan yola çıkıyor sabah kahvaltısı yapıyor, karnı tok, Afyon2da belki bir ihtiyaç molası veriyor, bir bardak çay içer, sonra da belki olursa Bilecik’te dururum diye hesap ediyor. Burdur duraklamak için çok uygun bir yer gibi gözükmüyor. Ama bu böyle diye biz vazgeçmeyeceğiz. Buyursun yapmak isteyen kim varsa oradan başlasın biz bunun her türlü kolaylığını sağlarız. Fakat Burdur’da bir girişim problemi de var. Bu boşluğu kim doldurdu; sanayideki şişçiler doldurdu. Yani yol ticaretinin bütün yükünü şu an da Burdur sanayisindeki şişçi esnafı yükleniyor. Eskiden pazar günleri sanayide şişçi açık olmazdı. Şimdi Pazar günleri bütün şişçiler açık ve ağzına kadar dolu. 500-600 porsiyon şiş sattıklarını ifade ediyorlar. Bol kazansınlar, çünkü Burdur ekonomisine katkı sağlıyorlar. Şöyle de bir şey oldu, son dönemde internet işi girdi. Sosyal medya hesaplarından yayın yapılıyor. Çoğu insan da internetten takip ediyor. Mesela internete Burdur’da ne yenir nerede yenir diye yazdığınızda sizin karşınıza 5-6 tane alternatif sunuyor. Ve vatandaş hiç bilmeden oradan haritadan işaretleyerek pat diye dükkânın önüne kadar gidiyor. Yani sistem bu şekilde çalışıyor. Şu anda göl yolunda, Fethiye yolu üzerindeki binaların alındaki dükkanların tamamı ticari. Ama üzülerek söylüyorum, işte galerici, traktörcü, mobilyacı, dernekler falan oldu. Bu bizim insanları zorla oraya götürebileceğimiz bir tercih değil. İnsanlar bunu görüp yatırım yapmalı. Orada 5 tane yan yana dükkânda Burdur şiş yazsaydı vatandaş ‘Allah Allah bu Burdur şiş çok iyi bir şey galiba, 5 tane şişçi yan yana’ derdi.

“Turisti sadece müzeye getirip, götürdük Burdur’a ne faydası oldu”

Şöyle de bir durum var yıllardır deniyor ki ‘müzenin altını illa müzeye ver, otobüsler oraya park etsin’ ben şimdiye kadar çok farklı yerleri gezdim. Turizm amaçlı gittiğim şimdiye kadar ki hiçbir yerde otobüs beni indirdiği yerden bindirmedi. Beni yürüttü. Bizim şunu yapmamız lazım; Uzun Çarşı’ya, Yukarı Pazar’a yatırım yaptık. Aydınlattık, kaldırımı değiştirdik. Turisti Piribaşlar konağında indireceğiz, turist süzüle süzüle tarihi Burdur çarşısından aşağıya inecek, ceviz ezmesini alacak, al yazmasını alacak, Burdur şişini yiyecek, oturup köşede bir kahve içecek, oradan bizim kent müzemizi gezecek, eğer binmesi gerekiyorsa da otobüse oradan binecek. Turisti sadece müzeye getirip, götürdük Burdur’a ne faydası oldu bunun. Turist Burdur’da neyi gördü. Gelen turistin aklında Burdur’la ilgili ne kalacak? Yani bir saat kulesini, ulu camiyi, uzun çarşıdaki asma kilitleri görmeden gidecekler. Biz satış pazarlama da doğru yerde değiliz. Yol ticaretine karşı değilim, isteyen buyursun yapsın. O alanda açık, bu alan da açık buyursunlar ama yapan yok.