Özel günlerde tematik sayfalar, özel ek’ler hazırlama geleneğini sürdüren Yeni Gün, bu yıl da ‘Babalar Günü’ için özel çalışmalar gerçekleştirdi.
Yeni Gün arka kapak’ta özel sayfa, renkli baskı Babalar Günü’nde iki ayrı konukla, Burdur’da ‘Babalar Günü’ kutlamalarına ayrı bir içerik, anlam katmak istedik.
Sayfamıza konuk ettiğimiz ilk isim; şimdiye kadar yerel yönetici, siyasetçi kimliğiyle tanıdığımız BURDUR BELEDİYE BAŞKANI ALİ ORKUN ERCENGİZ’i, bu kez baba kimliğiyle sizlere aktarıyoruz. ‘BABA ERCENGİZ’ dosyasında, bu özel çalışmada Baba Ercengiz, muhabirimiz Muhammet Fatih Başcı’ya konuştu.
İkinci konuğumuz ise; FEDAKÂR BABA- rol model olarak, aynı zamanda basın camiasından biri isim olan, Ali Abi Ali Girişim, kızı Cemre ile olan yaşamını anlatıyor…
 
 BABA ALİ ORKUN ERCENGİZ: “İYİ BİR BABA, olmak için gayret ediyorum”
 
 “Hem Belediye Başkanı olmak hem de baba olmak nasıl bir duygu?”

“Hem Belediye Başkanı hem de baba olmak çok zor. Çünkü; Belediye Başkanı olmak benim tercihim. Ama ailemin tercihi olmayan bu görevi yaparken ailemi zaman zaman ihmal ettiğimi düşünüyorum. Çünkü; vatandaşın derdiyle dertlenmek, şehrin sorunlarını gidermek için kafa yormak, günlük sorunların yanı sıra geleceğe dair bir takım planlar yaparken evdekilerin bana olan ihtiyacını zaman zaman görmezden gelebiliyorum. Dediğim gibi bu tercih benim tercihim, ama bütün bir ailemi ilgilendiren bir tercih. Sağ olsunlar onlar bu tercihe saygı gösterdiler. Ellerinden geldiğince katkı veriyorlar. Ben 2013 yılında aday olduğuma karar verdiğim de oğlum Mehmet Ali henüz 7 yaşındaydı, ilkokuldaydı. İlkokulu bitirdiğini görmedim, Ortaokulu bitirdiğini de çok görmedim. Belki bu görev süresi içerisinde Lise’yi bitirmesine de çok tanıklık edemeyeceğim. Ama elimden geldiğince onun babası olduğumu hissettirmeye çalışıyorum. Birbirimizi çok özlüyoruz, birbirimize daha çok zaman ayırmak istiyoruz. Ama bu görev de kutsal bir görev, şehrin babalığını da yapmaya çalışıyoruz hep beraber. Çünkü; 24 saat vatandaşımızın muhatap alabildiği en önemli kurumlardan biriyiz. Bu da güvenilir olmak, sorunun çözümüne dair güven veren bir anlayışı ortaya koymakla ilgili bir şey olsa gerek. Bu yüzden de bu yaşama alıştık.”

Nasıl bir baba olacağınıza dair bir hayal kurmuş muydunuz?”
“Ben babamı küçük yaşta kaybettim. Yani içimde bir baba özlemi var mı? derseniz; elbette var. Ama bana bu özlemi hissettirmeyen hayatımda çok güzel insanlar oldu. Dayım, amcam ve teyzemin eşi. Biz büyük bir ailede yetiştik. Babasızlığı belki hissetmedim ama; iyi bir baba olmanın ne olduğunu çok iyi biliyorum. Yani iyi bir baba olmak için ne yapılması gerektiğini çok iyi bildiğimi düşünüyorum. Bunun içinde oğluma iyi bir model olmaya çalışıyorum, örnek olmaya çalışıyorum. Tabi bunun değerlendirmesini oğluma sormak lazım. Baba iyi bir baba mı? Değil mi? diye. Onun aslında yorumu bu anlamda çok önemli. Ben elimden gelen gayreti gösteriyorum.
 
 “Baba olduktan sonra hayatınızda neler değişti?”
“Hayat sorumluluğu başka bir çarpanla değiştirdi. Çünkü; dünyaya gelişine önce yaratanın sonra sizin sebebi olduğunuz bir varlığa elbette her koşulda her şartta en iyi olanakları sunmak zorundasınız.
Sadece bu maddi anlamda değil, duygusal anlamda da evladınıza iyi bir şeyler vaat etmek zorundasınız. Onun gelişimine katkı su- nacak en iyi donanımı ona vermek zorundasınız. Eğitim, öğretim bununla beraber ahlaklı bir insan olmak. Bunlar çok kolay şeyler değil. Bu anlamda da elimizden gelen gayreti eşim ile birlikte gösteriyoruz.”
 
 “Çocuğunuzla arkadaş gibi mi yoksa baba-çocuk çizgisini mi tercih ediyorsunuz?”
“Şimdi bu zaman zaman değişiyor. Biz çoğu zaman arkadaş gibiyiz, ama çocuğun bir baba otoritesini de hissetmesinde yarar olduğunu düşünüyorum. Ama ben çoğunlukla arkadaş olmayı tercih ediyorum. Fakat; bir baba otoritesini de her çocuğun hissetmesi lazım. Çünkü; biz ataerkil aileden gelen Türk toplumu olarak, elbette ebeveynler olarak çocuklarımıza yakın olmak zorundayız. Ama bir babanın, bir annenin anne-baba otoritesinin varlığını da çocuk hissetmeli. Bu anlamda benim çocuğum bugüne kadar o ayrımı, o çizgiyi hiç bozmadı. Bunun farkında. Bir anne, babaya karşı sorumluluğuyla, bir anne, babanın arkadaş ilişkisindeki davranış biçimini birbirinden ayırdı. Biz de buna ölçülü bir şekilde izin verdik. Biz oğlum Mehmet Ali ile arkadaşız. Ama başı sıkıştığında ya da bir babaya danışması gerektiğinde de bir baba otoritesinde oğlumla baba-oğul gibi konuşabiliyorum.”
 
 “Oğlunuz ile yapmaktan en keyif aldığınız aktivite nedir?”
“Oğlumla tatil yapmaktan çok keyif alıyorum. Aslında onunla her şeyi yapmaktan keyif alıyorum. Yani; hiç şu işi yapmak bana zül geliyor dediğim bir şey yok. Hatta onunla evde playstation oynamak, birlikte ki onlar Z kuşağı olarak teknolojiyi bizden çok daha iyi kullanıyor, teknolojik anlamda başım sıkıştığında ondan yardım istemek bana çok keyif veriyor. Sorunlarımı oğlum çözüyor. Teknolojik anlamda çok pratik bir şekilde. Beraber spor yapabilmek eskiden çok daha keyifliydi ama son dönemde ufak tefek rahatsızlıklarım nedeniyle çok sporuna dahil olamıyorum. Yani; benim için onunla her şeyi yapmak çok güzel. Daha çok zaman ayırmaya çalışıp, onun dinamik ve pratik zeka yapısından da faydalanmak bana son derece keyif veriyor.”

“Nasıl bir babasınız?”
“İyi bir baba olmak için gayret ediyorum, ama en baştaki ilk sorudan bazı sıkıntılarımız olduğu zaten belli.
Yani yeteri kadar birbirimize zaman ayıramıyoruz. Bu zamansızlığın temel nedeni benim. Burada bir iş organizasyonu ya da düzensiz çalışma değil. Yaptığımız görevin gereği bizim bir planlamamız olamıyor. Çoğu zaman gün kendi akışında bizi farklı yerlere getiriyor. Eve gelme saatlerimiz çoğu zaman istediğimiz saatlerde olmuyor. Pandemi’nin bize şöyle bir katkısı oldu; sokağa çıkma kısıtlamaları, ya da sokakta faaliyetlerin azalması, ev dışındaki faaliyetlerin azalması nedeniyle biz eve daha çok zaman ayırmaya başladık. Daha çok birlikte vakit geçirdik. Örneğin; bir matematik sorusunu birlikte çözmek son derece keyifliydi. Oturup oğlumun önerdiği bir filmi izlemek veya onun playstation da beni her yendiğinde skorun fotoğrafını çekip, onu bir yerlerde muhafaza edip yeri geldiğinde kullanması çok keyifli… Hatta son dönem de iddialı noktaya geldim, ama beni yine yeniyor, çekişmenin ardından neredeyse böyle ikimizde hırs edip bir daha hiç oynamamak üzere konsolları koyduğumuzu hatırlıyorum. İyi bir baba olmak için gayret ediyorum. Çünkü; biraz önce de ifade ettim, varlığının önce yaradan ardından da sebebi biz olduğumuz bir canlıya biz en iyisini sunmak zorundayız. Ona iyi bir eğitim aldırmak, onu ahlâklı bir evlat olarak yetiştirmek, onu topluma faydalı bir birey olarak güzel şeyler yaptırmak benim için çok keyifli. Yani sessiz sedasız güzel işler yapıyor. İyi bir hayvan sever, hayvan beslemelerine katılıyor. Hayvan barınağına giderek orada gönüllü çalışıyor. Ama; tüm bunları sessiz sedasız, benden bağımsız yapıyor. Bunları görmek çok hoşuma gidiyor. Ona bir özgüven sorunu yaşatmadan ve hatta bir belediye başkanı çocuğu olduğunu asla düşünmeden kendi ismiyle, kendi cismiyle, kendi varlığıyla, kendi yetenekleriyle var olması için mücadele ediyorum.
Bu bizimkisi sonuçta sadece bir görev, bir gün bitecek. Varlığını o ünvana dayamayan bir çocuk olması lazım. Bunu da gözlemliyorum. Arkadaş ilişkileri çok güzel, iyi bir organizasyon yapabilen bir çocuk olarak yetişti. Belki bunda benim de katkım vardır.”
 
 “Çocuk yetiştirme konusunda babalara tavsiyeniz olur mu?”
“Belki haddim değil. Sadece bir babayım. Yani bunun dışında bu görevin bize sağladığı özel bir önerme yapabilecek yeteneğim yok. Dünya çok hızla değişiyor. Değişen Dünya içerisinde öncelikle çocuklarımızın ahlaklı bir birey olmasını sağlamalıyız. Ahlâklı bir birey asla disiplininden taviz vermez, asla bir başkasına haksızlığa izin vermez, haksızlık etmez, asla bir başkası için kötü şey düşünmez. Bunu bir felsefe olarak çocuklarımıza sağlayabilirsek, çünkü; maalesef değişen dünya, gelişen teknoloji, bilgiye çabuk, ama bilginin niteliğini bilemediğimiz bir sanal dünya içerisinde çocuklarımızın her türlü kötü alışkanlığa ulaşması çok kolay. Onun için çocuklarımızla sürekli iletişim halinde olmak zorundayız. Çocuklarımızın sorunlarını ötelemek yerine anında çözebilmek için gücümüz yetiyorsa kendimiz, değilse uzmanlarından yardım istemeliyiz. İnsanoğlu etten, kemikten yapılı değil duyguları da var. O duyguları görmezden gelemeyiz. Çocuk da olsa çocuğun duygularının da zaman zaman hasar görebileceğini, incinebileceğini ve buradan uzaklaştığımız zaman iletişimimizin kopacağını asla unutmamalıyız.
O yüzden; çocuklarımıza yakın olalım. Onlara sadece iyi bir okulda kayıt yaptırmak, iyi kıyafetler almak, istediği bütün teknolojik aletleri önüne koymak yeterli değil. En önemlisi çocuklarımızla paylaşmak zorundayız, iletişimimiz olmak zorunda. Benim sadece bir baba olarak naçizane önerim budur…”
 
 “Tüm babaların ‘Babalar Günü’nü kutluyorum”
“Zaman çok hızlı geçiyor. Varsa herkes annesini, babasını, sevdiklerini, yakınlarını hiç ihmal etmesin. Çünkü; bir gün her şey için çok geç olabilir. Hatta iyi veya kötü, doğru veya yanlış annelerimizle, babalarımızla, büyüklerimizle her şeyi konuşabilelim. Belki bazen doğrular bizi kızdırabilir, üzebilir. Onların bize önerileri, tavsiyeleri bizi mutsuz edebilir.
Ama şunu unutmamak lazım; asla ve asla anneler, babalar çocukları için kötü şeyler düşünmezler. Kıymetini bilelim. Varsa sağlığında, hafta sonu belki sokağa çıkmak yasak ama bir buket gül, bir buket çiçek, belki kenardan koparılmış birkaç karanfil bile o babaların gönlünü almaya yetecektir. Uzaktalarsa arayalım, soralım. İhmal etmeyelim. Annelerin, babaların evlatlardan sadece beklentileri onların iyi koşullarda yaşam sürmüş olması. Mesleği falan hiç bir şeyin kıymeti yok. Anneler, babalar sadece ve sadece çocuklarının mutlu olmasını bekler. Başka hiçbir beklentisi olmaz. Onun için sadece ‘Babalar Günü’ olarak düşünmeyelim. Bu Pazar büyükleri ziyaret etmek için bir fırsat olsun. Kısa yürüyüşlerle gidilebilecek mesafedeyse büyüklerimizi mutlaka ziyaret edelim. Ben bu hafta sonu Gaziantep’te olacağım. Oradan da belki kısa bir video ile tüm babalarımızın Babalar Günü’nü kutlayabilirim. Şimdiden de buradan tüm babaların ‘Babalar Günü’nü kutluyorum.”
 
 “CEMRE BİZİM HER ŞEYİMİZ”
 
Ali Girişim:
Köy Hizmetleri YSE’de çalıştım daha sonra bir süre öğretmenlik yaptım. Öğretmenliği bırakıp tekrar Köy Hizmetleri’nde çalışmaya başladım ve oradan emekli oldum. Ama; hayatım gazetecilik ile geçti. 1976 yılında basın camiasının içerisinde muhabir olarak yer almaya başladım. 1986 yılında rahmetli eşim Hayriye Girişim ile evlendim. Hayal ve Cemre isminde 2 tane kızım oldu. 39 yıl basın camiası içerisinde çeşitli görevler yaptım. Daha sonra 25 Haziran 2015 yılında eşimin vefatıyla birlikte her şeyi bıraktım ve kendimi sereblal palsi hastası olan kızım Cemre’ye adadım. O saatten sonra her şeyimiz Cemre oldu.

“Her şeyimizi Cemre’ye adadık”
Eşim engelliler okulunda öğretmenlik yapıyordu. Kızım Cemre ile beraber her gün onları okula bırakıyordum. Eşim vefat ettikten sonra bir anda öylece kaldık. Ama; ben eşim vefat etmeden önce de sürekli kızımla beraber olduğum için ona bakarken zorluk çekmedim. Cemre annesi vefat ettiğinde 9 yaşındaydı. 6 senedir de kızıma gayet güzel bir şekilde bakıyorum.
Tatile götürüyorum, gezmeye götürüyorum, dışarıda yemek yemeyi çok sevdiği için lokantaya gidiyoruz, at binmeye gidiyoruz, Cemre ayrıca iyi bir bahçıvan. Bağ’a gidiyoruz. Cemre hemen ot yolmaya başlar. Kısaca gezi- yoruz, dolaşıyoruz, beraber eğleniyoruz. Ben kızım için her şeyi, her türlü fedakârlığı yapıyorum. Her şey Cemre için. Ben Cemre’siz Cemre bensiz yapamıyor. Ben bir baba olarak Cemre’nin hiçbir eksiğini bırakmadığıma eminim. Çünkü; her şeyini yapıyorum. Yemesinden, içmesinden, giyinmesinden, gezmesinden, eğlencesinden hepsini yapıyoruz. Hiçbir eksiğimiz, derdimiz yok. O yüzden de her şeyimizi Cemre’ye adadık.
 
“Cemre’nin bir gün yürüyeceğine eminim”
Kızımın tedavisi için uğraşlarım sürüyor. Geçen hafta İstanbul Medeniyet Üniversitesi’ne gittim. Yapılan tetkiklerde hiçbir şey çıkmadı. Beyninde falan bir şey çıkmadı. Sadece fizyoterapi ile kas güçlendirme olacak. Bir daha gideceğiz. Bundan sonra her şeyimiz Cemre artık. Onun iyileşmesi içinde ne gerekiyorsa yapmaya çalışacağım. Ben Cemre’nin bir gün yürüyeceğine eminim.
Çünkü; boş bırakmıyorum, nereden tedavisi için bir şey duysam hemen arayıp, görüşüyorum. Gittiğim yerlerde hep Cemre’nin iyi olduğunu söylüyorlar. Balıkesir Bandırma’da bir masör var, oraya gittik. Orada 3 gün Cemre’ye masaj yaptılar. O masajdan sonra şimdi elini açabiliyor artık. Yani demek ki olacak. Ben Cemre’yi okula götüremediğim için ev’de eğitim raporu aldık. Haftada 3 gün okuldaki öğretmeni eve geliyor ve ders veriyor. Haftada 2 gün de rehabilitasyon merkezine gidiyoruz. Orada da 1 saat yetersiz olmasına rağmen fizik tedavi, 1 saatte normal eğitim-öğretim dersi görüyor. Yani haftanın 5 günü Cemre’nin dersi oluyor. Diğer günleri de kendimize ayırıyoruz, beraber vakit geçiriyoruz.

“Babalar, anneler günü sene de bir gün hatırlanmamalı”
Babalar günü… Babalar, anneler günü sene de bir gün hatırlanmamalı. Çünkü annenin, babanın evlat üzerinde çok büyük hakları, emekleri vardır. Bunlar hiçbir zaman unutulamaz. Bir çocuk, bir evlat nasıl büyüdüğünü belki kendisi bilemez ama anne, baba olduktan sonra bunu öğrenir. Bir simge olarak ‘Babalar Günü ‘yapılmış, sağ olsunlar. Ben bu vesileyle tüm babaların, Babalar Günü’nü kutluyorum. Onlara hayırlı birer evlat yetiştirmeleri için tavsiyede bulunuyorum. Çünkü; buna ihtiyacımız var. Çocuklarımız eğitim anlamında hiçbir şey yapamıyorsa çıraklığa versinler, onları hayata hazırlasınlar… 

-Muhammet Fatih Başcı