“3 Mayıs Türkçüler Günü'nün (Türkçülük Günü - Milliyetçiler Günü)” tarihi, ana teması 1944 yılına dayanıyor. Bugün, özellikle milliyetçi ve ülkücü camialarda bir anma ve birlik günü olarak görülür; çeşitli etkinlikler, konuşmalar ve toplantılarla kutlanır. Milli duyguların perçinlendiği bu anlamlı günü hatırlatmak isteyenler, ‘3 Mayıs Türkçüler Günü’ sözleri ve mesajlarını sosyal medya hesaplarından paylaşıyor.

‘3 Mayıs Türkçüler Günü’, Türk Milliyetçiliği tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen 3 Mayıs 1944 olaylarını anmak amacıyla her yıl kutlanan bir gündür.

Bu tarih, Türkiye’de Türkçülük ve Turancılık düşüncesine gönül vermiş aydınların ve gençlerin, dönemin siyasi atmosferine karşı verdikleri mücadeleyle ilişkilendirilir. 3 Mayıs’ın Türkçüler Günü olarak anılmasının sebebi, 3 Mayıs 1944 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen büyük protesto gösterileridir. Bu tarih, ‘Türkçüler Günü'nün kutlanmasının başlangıcı oldu.

Türk milliyetçiliği düşüncesinin parlayan yıldızlarından Hüseyin Nihal Atsız’ın yargılandığı “Atsız-Sabahattin Ali” davasının ikinci duruşmasının yapıldığı 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü Ankara’da düzenledikleri nümayiş nedeniyle tutuklanan 165 milliyetçi genç ile bu gösteri dolayısıyla açılan “Irkçılık-Turancılık” davasında yargılanan 23 vatansever...

“Zeki Velidi Togan, Hasan Ferit Cansever, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu, Orhan Şaik Gökyay, Reha Oğuz Türkkan, Hüseyin Na- mık Orkun, Sait Bilgiç, İsmet Tümtürk, Hikmet Tanyu, Hamza Sadi Özbek, Muzaffer Eriş, Fehiman Altan Tokluoğlu, Cemal Oğuz Öcal, M. Zeki Sofuoğlu, Cebbar Şenel, Nurullah Barıman, Cihat Savaşfer, Fazıl Hisarcıklı, O. Yusuf Kadıgil, Saim Bayrak.”

P H O T O 2025 05 03 15 35 09

3 Mayıs’ın ana kahramanı Hüseyin Nihal Atsız’ın tarihe geçen 3 Mayıs yazısı

3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, edebi ve ilmi sınırları pek de aşmayan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısında birdenbire hareket oluverdi.

Ali Suaviler, Süleyman Paşalar, Mehmet Eminler, Ziya Gökalplar, Rıza Nurlar yalnız duygu, düşünce, iş Türkçüsü idiler. Hareket Türkçüsü olmamışlardı. Çırağan baskını Türkçü Ali Suavinin siyasi bir hareketiydi. Bunun Türkçülükle ilgisi yoktu. Sıhhiye Vekili olduğu zaman gayri Türkleri atarak yerine Türkleri yerleştiren Rıza Nur fiili Türkçülük yapıyordu. Fakat bu da hareket değildi.

Türkçülükte ilk hareketi 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara’daki birkaç bin meçhul Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususi bir şerefi vardır. Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. Ona bir bayram diyemeyeceğiz. Çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır.

Ona bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşi ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir.

O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayıs’ta gafletten ayrılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür. Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı biz 3 Mayıs’a Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz.

Hoşlanmayanlar onu benimsemesin. Yalnız kendilerine benzeyenler, yani Türk’e benzemeyenler onu yadırgamasın. Biz 3 Mayıs’ı sevmekte devam edeceğiz. Türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 Mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile öğrendi.

Bu milli hareketin zaferinden korkan Türkçülük düşmanları, Türkçüleri ortaçağı andıran vahşetlerle hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler.

Tarih bunu bağışlamayacak ve Türkçüler günü olan 3 Mayıs, bir gün Türklerin günü olunca onlar tarihin büyük mahkemesinde layık oldukları akıbete uğrayacaklardır. Türkçüler toplu veya yalnız, her yerde 3 Mayıs’ı analım. Analım ve Kür Şad’ınhatırasını yüceltelim…

HÜSEYİN NİHAL ATSIZ

Orkun Dergisi, Nisan - Mayıs 1962

P H O T O 2025 05 03 15 34 45

3 MAYIS YAZILARI

"3 Mayıs 1944 süreci, Türkçülüğün, devletten özgürleşmesi sürecidir”

Bilindiği üzere Türkçülük, ilk ortaya çıktığında muhâlif bir akım olarak ortaya çıkmıştır. Bir yandan İttihâd ve Terakkî bünyesinde Ziyâ Gök Alp, bir yanda da Türk Ocakları ve Millî Meşrûtiyet Fırkası (sonrasında da Millî Türk Fırkası) bünyesinde de Yusuf Akçura çizgisi olarak ilerledi.

Ancak önce İstiklâl Savaşı, ardından da cumhûriyetin ilânından sonra Türkçü aydınlar, muhâlif tavrı yavaş yavaş terk ettiler. Öyle ki, 1. Türk Târih Kongresi'nde Zeki Velidî Togan, en ağır hakâretlere uğrarken, eski arkadaşı Yusuf Akçura izlemekle yetinmek zorunda kalıyordu. Bu duruma karşı sesini yükselten tek kişi ise bilindiği üzere Atsız'dı... Çıkarttığı Atsız Mecmua, Orhun gibi dergilerle muhâlif ve özgür bir Türkçü anlayış sergiliyordu. Özellikle Türk Ocaklarının parti emrine girmek istememesinden ötürü kapatılmasıyla birlikte, bu mücâdele tek başına 26 yaşındaki genç Türkçü Atsız ve arkadaşlarının omuzlarına yükleniyordu.

Atsız, bu süreçte orduda askerî doktor olma hakkını kaybetti. Mücâdele etti, akademisyenliğe yöneldi. Akademisyen olma hakkını kaybetti. Mücâdele etti, öğretmen oldu. Öğretmen olma hakkını kaybetti. Ama yine mücâdele etti.

Hep devlete, karşı karşıya olunan tehlikeleri gösterdi. Ama her seferinde cezâlandırıldı. Hep ezilmek istendi. Sürüldü, görevden alındı, görevden alındı. En sonunda da yalanlarla dolu suçlamalarla yargılandı. Sırf devlet içinde örgütlenen komünistleri ifşâ ettiği için bizzât cumhûrbaşkanı tarafından hedef gösterildi.

39 yaşındaki bir öğretmen olan Atsız, bizzât cumhûrbaşkanı tarafından hedef gösterilip, nefret objesi hâline getirildi. Yetmedi, çevresindeki herkes aynı şekilde hedef alındı. En ağır işkenceler yapıldı. Ama yine yetmedi. Sırf Atsız'ın kardeşi NejdetSançar'ın eşi diye Reşîde Sançar, açığa alınmamasına, görevine devâm etmesine rağmen haklarını kaybetti. Maâşı, açığa alınmış 1/3 oranında ödendi. Sağlık hakları elinden alındı. Hâmile bir öğretmen, sırf Nejdet Sançar'ın eşi diye bizzât Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'in emriyle sağlık haklarını kaybetti. Hastâneye gidemedi. Çocuğunu doğurdu, sağlık kontrolleri yapılamadı. Bu dönemde yaşanan sorunlar Afşın'ı öyle etkiledi ki, 16 yaşında vefât etti. Devlet, bir âileyi yok etmek için süngü hücûmuna kalktı, neredeyse.

Bunlar yaşanırken, yaklaşık bin kilometre doğuda, Tıhmıskapı'da (yanlış bir şekilde Boraltan olarak bilinen) yüzlerce Türk, Sovyet korkusundan ötürü Sovyetlere veriliyordu ve hepsi katlediliyordu. Kırım'da ve birçok Türk yurdunda yüz binlerce Türk, Stalin'in emriyle yurdundan sürülüyordu.

Şimdi, bunların hepsi birbirinden bağımsız olarak ele alınabilir mi? Hâyır...

Nazi destekçisi Yusuf Nâdi gibi isimlere dokunmayan hükûmet, Nazilerle hiçbir ilgisi olmamasına rağmen Türkçüleri ezmeyi seçmişti, sırf Sovyetleri dizginlemek için. Çünkü Sovyetlerin korkusu Tûrancılardı, Nazi destekçileri değil... Sovyetler istedi Türkçüler ezildi, Türkler teslîm edildi.

İşte, Atsız, 3 Mayıs süreci ile Türkçülüğü, bu devlet anlayışından özgürleştirdi ve Türkçülüğün fikir evrimindeki en ileri aşamayı bize sundu. Atsız anlayışı, Türkçülüğün en ileri adımıdır.

Çünkü diğerlerinin tümü, devletin politikalarına göre değişir. Ama Atsız'ın anlayışı, devletten bağımsız olduğu gibi, sonuna kadar da bilimsel çizgisini sürdürmüştür.

“Bir zamanlar bir Atsız varmış. Var olsun...”

(KUTLU ALTAY KOCAOVA - twitter)

P H O T O 2025 05 03 15 34 16

Türkçüler Günü - 3 Mayıs

Peki Türkçülerin, ilk bakışta Türkçülüğün kara günü olarak nitelendirmeleri gereken bu tarihi bayrak yapmalarının arkasında ne tür bir hikmet yatmaktadır?

Öncelikle bu tanımlamanın değeri, 3 Mayıs 1944 tarihinde Türkçülük düşüncesinin ilk somut siyasi çıkışını yapmasından gelir. Türkçülük şüphesiz günlük siyasetin üstündedir ve bir siyasi hareket de değildir; ama teslim etmek gerekir ki Türkçülüğün bir siyaseti de vardır.

Türkçülüğün siyaseti - hem de milleti bay kılma yolu olarak - reddetmesi düşünülemez. İşte 3 Mayıs bu anlamda bir siyasi çıkıştır. Çünkü Türk milliyetçiliği bir salon veya dergi faaliyeti olmanın ötesine bugün geçmiş; devrin hükûmetini korkutan gençlik kitlesiyle, bir “taraf” olduğunu bugün göstermiştir. Atsız da o güne ilişkin bir değerlendirmesinde bunu belirtir: ​​

“3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, edebî ve ilmî sınırları pek aşmayan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısı’nda birdenbire hareket oluverdi... Önümüzdeki yüzyılın tarafsız tarihçileri 3 Mayıs’ın bir dönüm noktası olduğunu elbette teslim edeceklerdir.”

Bugünün Cumhuriyet tarihi açısından taşıdığı önemse, yine ilk defa bir düşünce savunucularının, tepkilerini, sokaklara dökülerek göstermiş olmalarından kaynaklanır. Yine Atsız’a göre bu, “millî şuurun ayaklanmasıdır.”

Bu olaylardan 2 ay önce, 1 Mart 1944 tarihli Orhun dergisinde Atsız tarafından kaleme alınan ve yine bir hükûmet başkanına yazılmış ilk açık mektup olma özelliğini taşıyan “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye Açık Mektup” ile aynı derginin 1 Nisan 1944 tarihli 16. sayısında yayınlanan “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye İkinci Açık Mektup”unardı sıra kopan bu fırtına, her ne kadar Türk milletinin, sahip oldukları millet fikri sebebiyle seçkin olan pek çok çocuğunu çileli günlere ve tabutluk işkencelerine sürüklese de Türkçülüğe bahsettiğimiz anlamda güç vermiştir.

Atsız, 3 Mayıs’a giden olaylara yol veren bu ikinci açık mektubunda Millî Eğitim kadrolarındaki bazı kişilerin isimlerini vererek onların komünist uğraşlarına dikkat çekmiş ve bunun sorumlusu olarak gördüğü Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i istifaya davet etmiştir. Bu cüretkâr yazının ardından, eleştirilmeyi hazmedemeyen baskıcı hükûmet mekanizması Türkçüler aleyhine işlemeye başlamış, Orhun kapatılarak yazıda adı geçenlerden ve Atsız’ın vatan hainliğiyle suçladığı romancı Sabahattin Ali kendisi aleyhinde dava açmaya kışkırtılmıştır. İşte bu hakareti konu alan mahkemenin 3 Mayıs’ta gerçekleşen ikinci oturumunda, başkentte, milliyetçi öğrencilerin Atsız lehinde nümayişi patlak vermiştir.

7 Eylül 1944’te 23 Türk milliyetçisi “nizam düşmanlığı”, “gizli cemiyet kurmak”, “hükûmeti devirmeye çalışmak” gibi mesnetsiz suçlamalarla tutuklanmış ve İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesinde 29 Mart 1945’e kadar 65 oturum halinde sürecek olan meşhur “Irkçılık - Turancılık” Davası başlamıştır. İşte sonuçta tüm sanıkların beraat ederek aklanacağı; fakat bu süre zarfında 1500 mumluk lambalar altında aydınlık zihinlerinin yakılmaya çalışıldığı çileli bir döneme girilmiştir. 3 Mayıs, böylesi karanlık ve menfur muamelelerle karşı karşıya kal- salar da Türk milliyetçileri için çok önemli bir gündür.

O günün baş mimarı Nihâl Atsız kendi ifadesiyle “Türkçülerin ızdırabı ile yuğurulmuş” bugüne bayram demese de matem demenin de kabil olmadığını belirtmiş; aslında bayramdan da öte bir önem atfederek 3 Mayıs 1944’ü “Türk tarihinin gidişi üzerinde son derece tesirli” saymıştır. Aradan bunca yıl geçtikten sonra tarih, Türk Ülküsü’nü kalplerine kazıyan Türk nesillerinin Kızıl Elma’ya, IsıkGöl’e, Tanrı Dağı’na ümit odunun düştüğü gözlerle, daha da çoğalarak bakmasıyla göstermiştir ki 3 Mayıs’ın yaralı vicdanı, ülkü alazında “bayram” olmayı hak edecek kadar yanmış, arınmıştır.

Bu tarihin hatırlattığı sıkıntılar ise Nejdet Sançar’ın savunmasındaki son sözlerle milliyetçi diğerkâmlığın içinde eriyip gitmiştir: “Türk Irkı sağ olsun!”

(GÖKTÜRK ÖMER ÇAKIR - Ötüken Neşriyat)

Kaynak: KÜRŞAT TUNCEL