Çevre - göl - sulak alanlar konularında ülkemizin önde gelen uzman, otorite isimlerinden biri olan, yaptığı her açıklamada, bilginin gücüne vurgu yapan, doğru, bilimsel bilginin önemine dikkat çeken Dr. Öğ. Üyesi Erol Kesici, Yeni Gün için yeni bir makale hazırladı. Erol Hoca yeni yazı yazı dizisinde yine çevre odaklı bir konuyu, çöplerin nasıl toplanması gerektiğini ele alıyor... Erol Hoca'nın yazı dizisindeki ilk üç bölümün birleştirilmiş hali;  ÇEVREMİZDEN;  HANGİ “ÇÖPÜ” TOPLAMAK ÖNCELİK OLMALI!  (Birinci bölüm) Çevre sadece eş dost değil, onlarla birlikte, bizi kuşatan hava, içtiğimiz su, beslendiğimiz toprak, genel olarak tüm canlıların yaşama ortamıdır. Ekolojik anlamda ise insanla ilişkili canlı, cansız her şeydir. Sorunsuz; doğal ve sosyal çevrede yaşamak, huzur, sağlık, kazanç gelecek demektir. Bunu sağlamak “dünya ya hükmeden insanların” elinde. Daha az kirleterek daha az tüketerek kirlenmeden, tükenmeden yaşamak zorundayız, ama! İnsanlar; temizliğin “imandan” geldiğini de bilir de! “Kirlendikçe”, bazı insanlar kavgacı, çıkarcı; kinci, suratsız, birbirinden korkan, hatta bir birine selam dahi vermekten çekinen, maddi değerlere önem verene dönüşürken, savaşçı, suyu- gıdası havası kirli bir dünyaya sürüklenmeye de neden olmakta. Mars’ı kurtuluş sanmakta! ÇÖPE BAK ÇÖPE BAK DERKEN; TEHLİKEYİ GÖRMEME! Son yıllarda mahallelerde ilçelerde, şehirlerde öğrencilerle, mahalleliyle, bana göre de en ilginci üniversite öğrencileriyle, öğretmenlerle; elde çöp torbaları, kentlerde kağıt-pet vb. çöp toplama günlerini düzenleyerek farkındalık yaratıldığını düşünmek! Yaşadığımız bu günlerde çevre kirliliği sokaktan çöp toplama boyutunu çoktan aştı, çok gerilerde kaldı! Kağıda poşete hedeflenip; doğayı –yaşamı kirleten, yok eden; kimyasal-elektronik- ruhsal kirliliği görmemek çok daha tehlike oluşturmakta! NÜFUS DEYİP; ALINMAYAN ÖNLEMLER; YAPILAN YANLIŞLIKLAR Nüfus artışı gerekçe gösterilerek, teknoloji ve sanayinin hızla gelişmesinin sonuçlarının altyapı (teknolojisi) olanaklarına rağmen gerekli önlemlerin alınmamasının mazereti olamaz. Daha çok para kazanalım, feraha ulaşalım derken geri dönüşü imkansızlaştırılan, yaşam kayıplarına neden olan; plansız endüstrileşme ve sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar. Tarımda verim artışı sağlamak için; kimyasal maddelerin (tarım zehiri- ot öldürücü zehirler- hormonlar- yapay gübreler) bilinçsizce kullanılmasıyla birlikte, gerekli çevresel önlemler alınmadan ve arıtma tesisleri kurulmadan, geri dönüşüm alanları hazırlanmadan yoğun üretime geçen sanayi tesisleri veya sanayi bölgeleri çevre kirliliğini yok edici-süründürücü, yok edilenleri iyileştirmek için harcanan para ve ömürler için, tehlikeli boyutlara ulaşmasına neden olmuştur. KEŞKE RADYASYON DA GÖZLE GÖRÜLEBİLSE DE TOPLASAK! Yapılan başka bir araştırma sonucu da; tasarruflu kullanımı öğretemediğimiz/ öğrenemediğimiz, üretilenin yarısından fazlasını bilgi ve “vicdan eksikliği” nedeniyle tüketmemiz; enerjinin daha tehlikeli olacak yöntemlerle üretilmesi. Bunun sonucunda; giderek artan enerji alanında ihtiyacı karşılamak için yapılan çalışmalara bağlı olarak sayıları artan nükleer enerji santralleri, nükleer silah üreten fabrikalar, radyoaktif madde artıkları “klasik çöple” hiçbir rakamla hesaplanamayacak oranda tehlikeye neden olmaktadır. SUYUMUZ YOK HERTARAFIMIZ SARAF DÜKKANI GİBİ IŞIL IŞIL! Derelerin akmamasının, su kaynaklarımızın azalmasının bir başka nedeni de; yenilenebilir enerji olarak sunulan HES’ler ülkemizde elektrik üretiminde %90 oranında başvurulan klasik olması! Enerjiyi çok bilinçsizce tüketmekteyiz! Bunların yaymış oldukları, ısı, radyoaktif(radyasyonlu) atıklar, elektronla hava, su, toprak ve bitkilere zarar vermekte! Radyasyon içeren su- hayvansal ürünler (et, balık, süt, vb.) ve bitkiler, bu zararlı maddeyi besin zinciriyle canlılara- insanlara taşımakta. Uzmanlar; hastalıktan, virüsten korunmak için vücut direncimizin artması gerektiğini öneminin ilaçlardan çok etkili olduğunu belirtirken; radyasyonlu atıklar sonucunda bağışıklık mekanizması zayıflayarak hastalıklar davet etmek neden? Akıl bilim gelişmişken yanlışlara zarara, tedavisi olmaz yaralar açmak neden? ÇÖP TOPLAMAYI DEĞİL, ATMAMAYI ÖĞRETMEK ZORUNDAYIZ ! (İkinci bölüm) Çöp, insanların eğitimine, dünyaya bakışına, vicdanına – ahlakına göre; işlevini yitirmiş – yitirmemiş ve kullanılamaz/ kullanılabilir – atıkları her şeye verilen genel addır. Doğru kullanılmayan- bir kenara bırakılan/ israf edilen her şey zamanla bozulmaya, kirlenmeye, eskimeye ve de çöp olmaya mahkum edilmektedir. Yaşadığımız günlerde insanların- canlıların, dünyanın sorunu;   giderek artan her türlü çöpü depolama! Yıllarca bazı insanlarca çöpten kurtulmak için; sulara, toprağa, uzaya çöp bırakmanın yanı sıra çöp için “Pazar “ bulmak olmuş. Bir zamanlar yöremizdeki bazı fabrikalarda Almanya’nın “kimyasal” çöplerinin yakıt olarak kullanıldığı, bilinmektedir! Daha nerelerde kullanıldı? Çöp kendi sorun olmasının yanı sıra havayı- suyu yaşamı zehirleyen atıktır. Kullanım kolaylığı var diye yaşamın her yerinde yer alan plastik atıklar, deniz çöpü de dahil olmak üzere, son zamanlarda çok fazla dikkat çekmektedir ve adeta dünyayı giderek kaplamaktadır! Gözle görülmeyen radyoaktif kirlilikse; başta kanser olmak üzere birçok hastalığın, genetik yapıyı dönüştürerek uyumu engelleyen çok önemli çöptü! TEHLİKENİN NE ZAMAN FARKINA VARACAĞIZ, PARA ÇÖZÜM DE DEĞİL! ÇÖP DEYİP GEÇMEMEK GEREK; Çevre  kirliliği çöp toplama boyutunu aştı. Farkındalık eğitimle sağlanır. Hava, su ve toprak kirliliğine dikkat. Uzmanlar; hava kirliliğinin  Türkiye’de her yıl yaklaşık on binlerce kişinin erken ölümünden sorumlu olduğunu, temiz olmayan su- topraktan elde edilen  kimyasal içeren tarım ürünlerinin hastalıkların nedenini oluşturduğunu bildirmektedirler. Uzmanlar; çevre  kirliliğinin sağlık, refah ve insan haklarını etkileyen büyük bir tehdit olduğunu ve başta çocuklar, yaşlılar ve yoksullar olmak  üzere en savunmasız kişileri oransız bir şekilde etkidiğini. Hava su toprak kirliliğini azaltarak; inme, kalp hastalıkları, akciğer kanseri ve astım da içinde olmak üzere kronik ve akut solunum-dolaşım sistemi hastalıklarının yükünü azalacağını bildirmekteler. Kirlilikle mücadele savaşları da önleyecektir! İnsanların sağlıklı bireyler olarak varlıklarını sürdürebilmeleri, ekonomilerinin güçlü olmasının yaşadıkları doğal çevreyle sıkı sıkıya ilişkilidir. Unuttuğumuz yalın bir gerçek var! İnsan olarak özellikle çevrenin ve doğanın korunmasına, var olma koşullarına hala ilgisiz kalıyorsak, bizi bekleyen büyük tehlikenin de hala farkında değiliz demektir. Sözün özü, bu yaklaşım, bu umursamazlık dönüp dolaşıp hepimizi olumsuz etkileyecek ve doğaya bedel ödemekten kaçınamayacağız. Doğa bize değil biz doğaya mecburuz. Doğayı kirletmekle bizler kirlenmekteyiz! GELECEK NESİLLERİ “ÇÖPTEN” KORUMAK İÇİN Gelecek nesillere yeşil, sağlıklı, daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için “kolları sıvamakta” çok geç kalmaktayız. Çevre kirliliği; yaşamın kirliliğine dönüşmekte; artık atılan poşet, kağıt-pet vb. kaba çöplerden daha çok elektronik-biyolojik ve kimyasal kirlilikle tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. Bu konuda mutlaka çöpün ne olduğunu çok iyi anlatmak ve sokaktan insanlara çöp toplatma günlerinin düzenlenmesiyle farkındalık yaratılamayacağı iyi bilinmelidir. “ÇÖPTEN” KURTULMAK İSTİYORSAK; “ÇÖP TOPLATMAK” YERİNE, ONLARA ÇÖP ATMAMAYI ÖĞRETMELİYİZ… Belediyelerin personellerinin büyük bir kısmını çöp toplayanlardan oluştuğu ve konuda ayrılan bütçe de oldukça fazla olduğu da bir gerçekken… Yıllardır, yerel yönetimler, okullar, il ilçe yöneticileri “ çöp toplama “ yarışına girmekte. Mahalleli, okul öğrencileri, başka kentten gelen kişiler- kurumlar –üniversite öğrencileri! birlikte zaman zaman çöp toplamakta, basına poz vermekteler! Bu “çöp toplama” önerisine – bu hazırcılıktır-yıllardır uzak durdum ve gözlemlerimi not ettim. Örneğin, okul öğrencileri yerelle göl kıyısında, parkta çöp toplama günü düzenlemekte. Güzelde kendi okullarının önüne baktığımızda orası çöplü...! Önce evinin önüne bakmak gerekir ki sonra sokak temiz olsun. Evinin önünü temiz değilse çöp toplama günleri bitmez/ yetmez! Yerelin elinde eğitim çalışmalarının yanı sıra, izleme- uyarma hatta toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla çıkarılan ; “Kabahatler Kanunu” kapsamında;   atık ve artıkları, bunların toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atmak gibi çevreyi kirletme suçlarına para cezası veriliyorken, her gittiğimizde denetimsizlik ve uygulamaların yetersizliği sonucunda sürekli görülen kirlilik için neden uygulanmaz. Bu uyarılardan, sözden anlamayan yaşamı tehlikeye sokan kişiler için gerekli – unutmayacakları uygulanmalıdır. Duyurular yapma- yasaları uygulama sonrasında “çöp…” de! Yerelin elinde çevrenin korunması için birçok yetki varken neden uygulamazlar? Ne yazık ki çöpü toplattıklarınız, hala çöp atmakta! İnsanlarımıza /çocuklara çöp toplamayı değil, “çöp” atmamayı öğretmek gerek. Gelecek nesillerinizi seviyorsanız, çevreyle mücadele etmeyiniz- çevre halleder demeyiniz! Para kazanabilirsiniz ama aslında hep kaybeden olursunuz… Çevre için duyarlılık; insanla, yaşadığımız çevre-doğa-dünya ve tecrübe edindiğimiz olaylarla ilişki kurmak, hassasiyet göstermek, sorumluluk almaktır. Çevreyle barışık ve çevreyle üretmek – geliştirmek, yaşamak zorundayız. Çöp atmamayı öğretmek toplumun duyarlılığını ve sosyal konularda ayakta durmayı sağlar. Çöp toplama desteği almak devamlı yardıma ihtiyaç duymaktır. Çöp toplatmak, hazıra konmak,   üretmemek ve daha tehlikeli olan görünmeyen çöpleri görmemektir! Halbuki çöp atmamayı örenen toplumlar üretimcilerdir, sağlıklı yaşamanın yanı sıra bir çok olayda başkalarına sürekli bağımlı olmaktan da kurtulmuş olurlar… ÇEVREYİ SEVERSEK KORURUZ! Her insan çevresindeki varoluşunun tamamını, birer emanet olduğu bilinci  içerisinde, sevmek ve korumakla sorumludur. Bu sorumluluk, zorlamaktan öte, sevgi ve ahlaki temelli bir sorumluluktur. Yeni nesillere davranış olarak kazandırılabilmesi için, eğitimin bütün kademelerinde çevre ahlakına-, karşı vicdanlı olmayı, çıkar için çevreye verilen zararın geri dönüşünün birçok bedellere neden olacağını kavrayıp-öğretip; gerekli önem verilmeli ve yetişkinlerin de onlara birer rol model olarak uygulamalarını göstermeleri gerekmektedir. İnsanlarımız; bilgilenmeli ve bu sayede kendi işini kendisi halledebilir duruma gelmelidir. Bizden yardım istendiğinde o işin nasıl yapıldığını karşımızdaki kişiye öğretmek yerinde ve güzel bir davranış olacaktır. Öğrencilerimize, yardım ederken o işi kendimiz yapmak yerine nasıl yapıldığını ona öğretmek yapılacak en güzel davranış olarak karşımıza çıkar. O nedenle de ezbere yönelik değil yaşama- üretime – sevgiye yönelik eğitim- öğretim şart! DÜNYA PLASTİĞİ SİNDİREMİYOR! PLASTİK TEHLİKESİ…  DOĞADA HAZIR BULUNMAYAN PLASTİK, NASIL DOĞA DA YER ALMIŞTIR... (Üçüncü bölüm) Plastik maddeler hafif, ucuz, kolay işlenebilir ve çok farklı kullanım alanına sahip olmaları nedeniyle günümüzde en önemli ticarî malzemeler olmuşlardır. Günlük hayatta çok büyük miktarlarda plâstik madde kullanılmaktadır. Plastik sözcüğü, “biçimlendirme” anlamındaki Yunanca plastikos sözcüğünden gelmektedir. Plastik, karbonun (C) hidrojen (H), oksijen (O),azot (N) ve diğer organik ya da inorganik elementler ile elde edilen malzemelere verilen genel bir isimdir. Örneğin; Etilen en çok kullanılan plastiklerin başında gelir. Plastikler petrol rafinerilerinde kullanılan ham petrolün işlenmesi sonucu arta kalan malzemelerden elde edilir Tanımdan anlaşılacağı üzere plastikler doğada hazır bulunmaz, doğadaki elementlere insan tarafından belli bir sıcaklık ve basınç altında elde edilir.Yapılan araştırmalara göre dünyadaki petrolün sadece % 4 lük bir kısmı plastik üretimi için kullanılmaktadır. Bazen kauçuk ve benzeri öbür doğal ürünler plastik tanımına sokulmakla birlikte, modern tanımlama da plastiklerin dışında tutulur. Reçineler ile plastikler arasındaki ayrımı yapmak da zordur. Yapay malzemelerin çoğu hem reçine, hem de plastik olarak adlandırılabilir. Plastik atıklar, dere çay- göl- deniz- okyanuslar ve toprağın   çöpü de dahil olmak üzere, son zamanlarda çok fazla dikkat çekmektedir, plastiğin doğada çözünmesi türüne bağlı olarak binlerce yıl sürmesinin sonuçları; plastiğin   adeta dünyayı ve canlılarının giderek içine alması- ambalajlamasıdır! TEK KULLANIMLIK PLASTİKLER DOĞA ve SAĞLIK İÇİN TEHLİKELİ, DÖNÜŞTÜRÜLMESİ! Dün; plastik maddelerin üretimi, sanayide kimya devriminin parçası olarak kabul edilirken günümüzde ise yaşamı tehdit etmekte ve çevre sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tek kullanımlık pet şişeler, paketleme- bardak- tabak- çatal vb. plastik ürünler en fazla kirletici plastik türleridir. Tehlikenin farkında olmak bilinmesine rağmen; bu ürünlerin giderek daha fazla kullanılmaya devam edilmesi en önemli çıkmaz ve sorundur. “Özellikle atık plastikler toplanarak geri dönüşüm tesislerinde dönüştürülmektedir. Atık plastik maddeden üretilen siyah torbalar, insan sağlığını tehdit etmektedir. Genellikle seyyar satıcı ve pazar esnafının kullandığı bu poşetler, pet şişe, kova ve tıbbi atık gibi maddelerin toplanarak tekrar işlenmesiyle üretilmektedir. Artık maddelerin dönüştürülmesi sırasında şeffaflaştırma mümkün olmadığı için koyu tonlarda renklendirme yapılarak yeniden kullanım için dönüştürülmektedir.” Yıllardır bir çok ülkede geri dönüşüm- depozite uygulamalarına rağmen; yapılan araştırma sonuçları plastik atıkların sadece %9’u geri kazılmakta olduğu bildirilmektedir. Tüketilen plastik ürünler arasında ikinci sırayı inşaat ve elektronik sektöründe bulunan plastikler almaktadır. ÇEVRE AÇISINDAN DEĞERLENDİRME! Çukurova Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin yaptığı araştırmaya göre kanserojen madde içeren siyah poşetlerin, doğada çözülmesi 1000 yıldan fazla zaman almaktadır. Ülkemizde plastik poşetlerin kullanılması çok yaygındır. Rastgele çevreye atılan poşetler rüzgarın etkisi ile kolayca doğaya yayılmaktadır. Bu durum hem doğada kötü görünüm oluşturmakta hem de doğaya dağılan bu plastiklerin çözülmesi uzun sürerek kirliliklere neden olmaktadır. Diğer yandan nehirlerimizde, göllerde ve denizlerde poşetlerin kirliliği gözlenmektedir. Ülkemizde halen plastik poşetlerin sadece yüzde 1’i geri dönüştürülmekte olup, % 99’u yüzlerce yıl doğaya terk edilmektedir.” Dünyada ve bizde alınan önlemler.10 Aralık 2018 tarihinde yayımlanan resmi gazetede yer alan 7102 sayılı Kanun ile 2872 Sayılı Çevre Kanununun üçüncü maddesinin birinci fıkrasının h bendinin değiştirilmesi ile hayatımıza paralı poşet kavramı girdi. ALIŞVERİŞ POŞETLERİ… Çıkarılan yasalarla; Dünya genelinde 60’dan fazla ülkede, alışveriş poşetleri ücret karşılığında satılıyor. Bizim ülkemizde de; İlgili kanun maddesinde, “çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için uyulması zorunlu standartlar ile vergi, harç, katılma payı, depozito uygulaması, emisyon ücreti, kirletme bedeli ve kirliliğin önlenmesine yönelik teminat alınması ve karbon ticareti gibi piyasaya dayalı mekanizmalar ile ekonomik araçlar ve teşvikler kullanılır. Bu hususlara ilişkin idari ve teknik usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.” denilmektedir. NE KADAR PLASTİK POŞET KULLANILMAKTA ve BUNLARA NE OLMAKTA! Yapılan araştırmalarca; Türkiye’de 18 milyon dolayında hane var. Her hanenin haftada 5 adet plastik torba kullandığı varsayılsa tüm ülkede haftada 90 milyon adet, yılda 5 milyar adede yakın plastik torba kullanıldığı ortaya çıkar. Bir bölümü çöpe gidiyor. (İstanbul’da toplanan çöpün yüzde 10’unu plastik esaslı atıklar oluşturuyor.) Büyük bir bölümü de sağda solda doğaya terk ediliyor. KENDİ ve DİĞER CANLILARIN YAŞAMI İÇİN DUYARLI OLMALIYIZ! YENİ ÖNLEMLER… Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, çevre kirliliğinin önlenmesi amacıyla belirleyeceği ambalajlar için depozito uygulamasını 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren zorunlu tutacak. Depozito kapsamındaki ambalajlı ürünlerin satış noktaları depozito uygulaması toplama sistemine katılım sağlayacak. Yani bu geri dönüşümün başlaması için halkı alıştırmak adına önemli bir ilk adım. DAHA AZ TÜKETİRSEK DAHA AZ ÜRETİLİR… İnsanların kendine gelmesi gerekmekte ve bedeller ödemek yerine bilinçlenip doğru davranışlar içerisinde bulunmamız gerekmektedir… Çevrenin hali neyse yaşamında hali o… Kendi sağlığımız ve gelecek nesiller için bir şeyler yapmak zorundayız.. Bunun ilk yolu bilinçli kullanımla, gereksiz harcama, gereksiz tüketim, savurganlık, tutumsuzluktan vazgeçmeliyiz. Plastikten kaynaklı ve atık yakılmasında ortaya çıkan gazları soluyoruz.  Başka ülkelerin plastik atıklarını almaktan, yakmaktan kaçınmalıyız . Zararlı maddeler besin zincirinden bizlere taşınmakta yaşamımızı tehlikeye atmakta. Daha az plastik tüketirsek, daha az plastik üretilmesini sağlarız. Bu nedenle bilinçlendirmenin yanı sıra üretim ve tüketimin kontrol altına alınarak , düzenli denetimin yapılması gerekmektedir. (Dr. Öğ. Üyesi Erol KESİCİ DOSDER ve TTKD Bilim Danışmanı)